Aynadaki kadına sahip çık
“Aynaya baktığımda sıfır görüyorum.”
2020 yılında, Sia’nın yaptığı kadın araştırmasının sonuçlarını dinlerken duymuştum bu cümleyi. Araştırmaya katılan kadınlardan birinin ifadesiydi. Bu, dinlediğim en iyi araştırma sunumuydu ve içinde birbirinden kıymetli çok fazla bilgi vardı ama özellikle bu cümleyi hiç unutamadım.
Neden sıfır görür aynada bir insan?
Kendini adamaktan.
Kadınlarınki daima fedakarlığın eşlik ettiği bir hikaye, ve hep “onsuz yapamayanlar”a hizmet ettiği.
Saçımız taralı, evimiz toplu, çocuklarımız terbiyeli, işlerimiz düzenli, hayatımız disiplinli bizim. Köpeklerimiz dahi bakımlı ve tırnaklarımız, tabii halılarımız da. Ve böyle olurken, “ben” unufak olup, hiç fark ettirmeden toz gibi akıp gidiveriyor. İsteklerimize ulaşmak için her adımda bir yerimizi törpülememiz gerektiğine körü körüne inanmışız.
Yavaş yavaş gidiyorlar. Hep resim yapmayı seven coşkulu genç kız giderken onun yerine gömlekli, “ciddiye alsınlar diye” az gülen bir kız geliyor. Gözünden sevgi pırıltıları fırlayan o genç kızın vesikalık fotoğrafı gidiyor, dünyaya güvenini yitirmiş olgun, mahzun bakışlı bir kadın geliyor. Hayallerine inanan ve “onlar gibi olmayacağım” diye yola çıkan o azimli kız gidiyor, buruk bir razı gelişle teslim olmuş, hayallerini isteyerek yere bırakmış bir kadın geliyor.
Peki içimizden sessizce çekip giden o kadına dur denebilir mi?
Bir kadın olarak en büyük sorumluluğumuz, sırtımıza sessizce bırakılan onlarca yüke rağmen, bir şekilde, ne olursa olsun, kendimizde kalma çabasını sürdürmek.
Yapabileceğimiz en zor iş bu; çünkü musluktan sürekli kovamıza yapılacak iş akan bir cemiyetiz biz. Kova durmadan dolar, dolar dolar taşar. Akan sular bizi, içimizdeki o kadını, kim olduğumuzu silip süpürür.
Kimse gelip “Hadi bırak şu kepçeyi, azıcık da kendine zaman ayır…” demeyecek bize. Kimse “Boşver bugün de saçın dağınık kalsın!” diye bizi kışkırtmayacak. Ama biz yapmak zorundayız bunu, neden biliyor musun? Bizim ayarımız bozulduğunda bu tüm toplumu etkiler de ondan.
“Gelin mutluysa, düğün güzel geçer.” demişti bir arkadaşım.
Kadın mutluysa, hayat da güzelleşiyor.
Sadece kendimiz için değil, bunun için de sıfırlamamak gerekiyor kendimizi. Sıfırlanmak an meselesi, bir bakmışsın hiç fark etmeden, sana dair özgün olan ne varsa kaymış elinden ve geriye koca bir sıfır kalmış.
Aslında “Özgün Yanını Kucakla” da böyle bir yerden çıktı biliyor musun?
Bir gün bir film izledim: A Star is Born.
Bu kadar duygulanabileceğimi ve etkilenebileceğimi onu izlediğim güne kadar bilmiyordum. Son dönemde çok pragmatik, analitik biri olmuştum ve büyük duygular benim işim değildi. (Yakında bir başka yazının konusu da bu olacak.) Taktım sonra bu filme, nasıl başarmıştı beni böyle bir duygu seline sürüklemeyi? En sonunda aynı soruyu Oprah’ın Bradley Cooper’a sorduğu bir video buldum ve hazine keşfetmiş gibi sevindim. Bradley Cooper bu filmin neden insanları bu denli etkilediğiyle ilgili şöyle bir açıklama yaptı:
“Yaptığım tek şey, benim ve bu filmi yapan herkesin en özgün (authentic) yanına dokunmaya özen göstermekti.”
Bültenimin ismini “Özgün Yanını Kucakla” koymaya o gün karar verdim, çünkü fark ettim ki benim de yazdığım her şey özünde, bireyleri özgün yanlarıyla tekrar bağlantı kurmaya davet etmekle ilgiliydi.
Kendimize özgü olana yaklaştıkça, kabuğumuz soyulmaya başlar, içinden daha çok biz, daha çok duygu, sevgi, tatmin, mutluluk çıkar. Kendimize özgü olana ket vurdukça hayat grileşmeye, sertleşmeye ve kendi görüntümüz kendimize flulaşmaya başlar.
Bu buruk 8 Mart’ta senin için dileğim, o içindeki özgün yere olabildiğince yakın durmak için bilinçli çaba göstermen. Evet bu bilinçli bir çaba olmalı, spor yapmak gibi mesela. Çünkü biz her gün bunun için bilinçli bir çaba göstermedikçe üstümüze yığılacak sorumluluklar. Oysa sorumlulukların en büyüğü kendimize sahip çıkmak, başkasından beklediğimiz şefkat, ilgi ve teşekkürü önce kendimize sunmak.
Peki nereden başlayacağız kendimize yaklaşmaya, sıfırdan uzaklaşıp içimizdeki gerçek kendimize varmaya? Kısa cevsap, 7 yıl boyunca her sabah okuluma girerken heykeliyle selamlaştığım Jeanne d’Arc’tan gelsin:
En iyi danışmanımız, kendi hislerimizdir.
Jeanne d’Arc
İlham verebilecek bir kitap önerisi: 40’ında 40 kadın / Tulühan Tekelioğlu
“Hayatı bir yolculuk gibi yaşayan, aramaktan vazgeçmeyen, her sabah taze bir dem, yeni bir ilham bilen kadınlar bunlar. Cesur ve tanıdık, mütevazı ve iddialılar.” (Arka kapaktan)
Aynadaki kadınla* başlıyorum
Ondan değişmesini istiyorum
Bu mesajım son derece net;
Eğer dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek istiyorsan,
Değişime kendinden başla.
Man in the mirror- Michael Jackson
*Şarkının orijinal sözünde erkek olarak geçer.