Bilgelik sana kalsın, virajı nasıl aldığını anlat
Gerçek hayat hikayelerini okumaya bayılırım. Bir şartla, meseleye hikâyenin eve dönüş fazından bakıp “Oh ne de bilge davrandım önüme dikenler çıktıkça…” diye anlatmayanları seviyorum. Hikâyenin her aşamasında, anlattığı her yaşta sanki şimdiki aklına, deneyimine sahipmiş gibi, kendi güya doğuştan bilge gençliğini köpürtmeyenleri.
Düştüm, utandım, yanıldım diyor onlar.
Başarısız oldum, tam toparlanırken bir daha düştüm…
Ve sonra şöyle ayağa kalktım, diyorlar.
Aslında başaranların hikayelerini hep bu şöyle’ler için okuyoruz.
Çünkü biliyoruz, karanlığın bastırmasının ne demek olduğunu ancak o karanlığı yaşayanlar bilir.
Onların o zifiri karanlıkta nasıl bir ışık yakabildiklerini anlamak istiyoruz.
Zor olan tam olarak bu.
Kazanılan paradan, kazanılan şaşalı ödüllerden daha zor olan, ödülün geleceğinin hiç kesin olmadığı zifiri karanlıklarda, yoldan geri dönmek yerine inadına yürümeye devam etmek.
Büyük başarıların tümünün dev karanlık dönemleri var. (Önemli not: Başarıdan kastım illa maddi başarı değil. Özgüvensizken özgüven kazanmak, sosyalleşemezken arkadaşlar edinebilmek, dışarı çıkmaktan korkarken dışarıda özgürce gezebilir hale gelmek de başarıdır.)
Anılarını anlatan, o karanlıkta balçığa bulandıktan sonra nasıl silkinip çıktığını anlatsın istiyoruz.
İçindeki kırılgan, korkak çocuğu önce kendi tanıyor olsun ve onu sahneye davet edip bizimle tanıştırsın diye bekliyoruz.
Kitabımda da yazdım, yıllarca içedönüklük konusunda atölyeler düzenledim ve atölyenin ilk kısmında bolca bilimsel veri anlattım. İkinci kısma gelip de daha çok kendi hayatımdan örnek anlatmaya başlayınca gözler hiç olmadığı kadar parlardı.
Özellikle kendimizi özdeşleştirebildiğimiz kişilerin anlattığı sansürsüz vakalar, bize cesaret veriyor. Rahatlatıyor, çünkü bizim tek şeritli sandığımız karanlık yolların aslında birer otoban olduğunu, karanlıkta, bilinmezde bir şeyler yapmaya çalışanın sadece biz olmadığımızı hatırlatıyor.
Bütün bunlar, bir umutla dinlemeye başladığım, vaadi büyük, içeriği maalesef ona yaklaşamayan bir podcast bölümünden geldi aklıma. Podcasting, bir alanda başarılı iş insanlarının hiç anlatmadıkları, samimi hikayelerini anlattığı bir konsepti daha doğrusu vaadi vardı.
Anlatan ezberden anlatıyorsa hikayesini, söylenecekleri önceden kurgulamış ve kazandığı başarıya göre geçmişini yeniden yazmışsa, hikayesi çöp oluyor. Ne kendine faydası var bu suni hikâyenin ne de dinleyenine. Önceden çalışılmış metinlerle anlatılan kişisel hikayelerle, sohbet tadında, büyük bir açıklıkla anlatılan hikayeler arasında büyük bir fark var.
Kendi adıma şeffaflığı çok önemseyen ve buna belki de doğal olarak sahip olan biri olarak hep merak etmişimdir; kendi alanında çok başarılı olmuş bir kişi, geldiği noktada hala neden gençliğinin, ilk hatalarının sözünü etmemekte, mükemmel görünmekte ısrar eder? Asıl gurur duyulacak olan, üstümüzü hiç kirletmeden, gömleğin ütüsünü hiç bozmadan yürümek değil ki.
Çok sevdiğim yazar Jeffrey Pfeffer, Liderlik Efsanesi kitabında bir önerme getiriyor bu konuya:
Liderler hikayelerini anlatırken tekrar tekrar kendi gerçekliklerini yarattıklarından, çok geçmeden isteseler bile gerçeklikle gerçek olarak hatırladıklarını ayırt etmeleri neredeyse imkânsız hale gelir.
Jeffrey Pfeffer
Bu açıklama beni üniversitede aldığım beyin ve hafıza dersine götürüyor; bir süre sonra hatırlananlarla anlatılanların karışabildiğini, geçmişe dair aslında hiç olmamış anıları anlattıkça beynimizin bunları gerçek sanabildiğini biliyorum. Ancak ilham vermesi umut edilen konuşmalardaki şeffaflık ve dürüstlük eksikliğini sadece bir hafıza oyunuyla açıklamak zor.
Halbuki, şimdi, başardığımız noktada artık hatırlamak istemediğimiz karanlığımızı açıkça paylaştığımızda, kendi durumunu benzersiz ve umutsuz gören ne çok insana ilham oluyoruz biliyor musunuz? Bazen bir tane rol model bulmak çevirir aydınlığa karanlığı. Neden o siz olmayasınız? Gelin, hikayesini açıklıkla paylaşma cesareti gösteren birkaç örnek kişiye bakalım, ve ne demek istediğimi somut örneklerle anlatayım.
Gerçek virajlarını anlatanlardan örnekler
Grant Cardone
Grant Cardone Linkedin postlarında neredeyse her seferinde, lüks jetinde, güzeller güzeli ailesiyle fotoğraflarını yayınlarken, kendi beş parasız, madde bağımlısı, kayıp günlerinden bahsediyor. Bir insanın bunu yapmasının iki nedeni olabilir;
-Hayata ne kadar dipten başladığını göstererek kendi başarısını hem kendine hem başkalarına övmek ve gururlanmak (Vay be! Nereden nereye geldim.)
-Kendi eski durumunda olanlara ilham vermeyi ummak. (Bak sevgili kardeşim, şu anda beş parasız, bağımlı, kayıp halde olabilirsin ama biliyor musun ben de öyleydim, demek.)
Ben Cardone’nin motivasyonunun daha çok ikinci madde olduğunu düşünüyorum. Bilgi insanı bir yere kadar dönüştürür ama hikayesi kendine benzeyen bir rol model bulmak insanın kendine inancını bir anda yükseltebilir ve değişim için gerçekçi bir umut sunabilir.
Thema Bryant
İçeriklerini ilgiyle takip ettiğim, American Psychological Association başkanı Thema Bryant, kitabı Homecoming’de şöyle diyor;
Hikayemin bazı kısımlarını kasıtlı olarak sizinle paylaştım çünkü bu hikâyede yalnız olmadığınızı bilmenizi istiyorum.
Bunu önemli buluyorum, çünkü bir psikolog olarak hastalarından, şahit olduğu vakalardan örnek verebilirdi, veriyor da, ama anonim vaka üzerinden verilen örnek, aynı çarpıcılıkta olabilir mi? Buna ek olarak kendini de koyuyor ortaya cesurca. Üstelik buna cesaret demeyeceğim, gurur ve mutlulukla. İnsan özgün hikayesini, özgün karanlıklarını da dahil ederek anlattıkça, başarısızlıklar elmas gibi görünmeye başlıyor çünkü bir anda.
Tina Turner
Tina Turner, hayat hikayesini anlattığı Mutluluk Sana Yakışıyor’a, “Gittiğim her yerde insanlar bana hayat hikayemden, bu gezegende geçirdiğim seksen yıl boyunca üstesinden geldiğim zorluklardan ne kadar ilham aldıklarını söylediklerinde çok duygulanıyorum.” cümlesiyle başlar.
Durum tam da budur, evet insanlar onu bir sanatçı olarak sever ve hayran olurlar, ama hayran oldukları yalnızca müziği değil, hayatın zorluklarıyla mücadele etmeyi seçmiş oluşudur. Her zorlukta, yıkılabilecekken ve pes edebilecekken kendini oyunun içinde tutmayı sağlayacak bir özgün yöntem bulmuştur Tina. Bu durum, kendi karanlıkta yürüyüş yolumuza ışık tutar.
Naval Ravikant
Naval Ravikant, “Ben her zaman paylaşmaya hazırdım, ama dış dünyada bir başarı yakalayana kadar kimse umursayıp beni dinlemedi.” der ve bilgenin güncesi kitabında iç dünyasını, başarı yolunda neler yaptığını samimiyetle açar bize.
Baştaki cümlesini söylemesini manidar bulurum; aslında o, insanların birinden tavsiye almakla, ancak o kişi dış dünyada görünür başarılar elde ettiyse ilgilendiklerini ima eder. Ama benim ilgimi çeken kısmı başkadır, Naval, kendi adına henüz somut bir başarı yakalamamışken dahi yolculuğunu iniş çıkışlarıyla paylaşmaya hazırdır. Sonu henüz mutlu sona bağlanmadığında dahi, karanlığıyla ilgili şeffaf olmaya açıktır. İşte bu doğru bir bakış açısıdır.
Kendi viraj hikayenizi anlatarak bir insana nasıl ilham (ve belki de yeni bir hayat) verebilirsiniz?
Kendi viraj hikayenizi anlatarak bir insana ilham vermek için illa bir yazar, içerik üreticisi olmanız gerekmiyor. İnanın ki hepimiz sık sık karşımızda virajı nasıl aldığımızı merak eden insanlar buluyoruz.
Sizden sonra anne olmuş biri, size lohusalığın müthiş psikolojisiyle nasıl başa çıktığınızı sorabilir.
İşyerinde insanlarla ilişkileriniz iyiyse, biri size nasıl kolayca arkadaşlık kurduğunuzu sorabilir.
Eğer biri başarılı olduğunuz herhangi bir konuda tavsiye istiyorsa, onu bilgilerle ya da kendi hikayenizin sadece pozitif olarak damıtılmış parçalarıyla doldurmayın.
Örneğin ilk soru için, “Kendime zaman ayırdım, sporu aksatmadım, her gün 10 sayfa kitap okudum.” demeyin. Çünkü bunları yapabildiyseniz ne harika, fakat bunlar mutlaka aydınlık bir düzlemdeyken yapabildikleriniz. Oysa karşınızdakinin sorduğu daima karanlıkta ne yaptığınız. 2 saat uykuyla, bebek susmadan ağladığında ne yaptınız? Belki kendinize bile itiraf etmediğiniz, orijinal çözümlerinizi ilk kez dillendirirsiniz böyle düşününce. Sizin vereceğiniz özgün tavsiye, sporu aksatmamak değil, kriz anında kendinizi iki dakika tuvalete kilitleyip duvara bakmak, gecenin bir yarısı evden çıkıp biraz yürümek gibi bir şey olacaktır.
Bir insanın bir diğerine bir hikâye anlatarak karşılayabileceği en ulvi ihtiyaç, özgün karanlıkta viraj alma hikayeleri anlatmak.
Çünkü dinlediğimiz, okuduğumuz her hikâyede şu soruyu sorarız:
Buradan hayatta kalmama yardım edecek ve dahası beni geliştirecek ne öğreneceğim?
Sosyal medyada, sohbette, yazıda, sizden kendinizi anlatmanız gereken herhangi bir yerde, allı pullu ve derli toplu bir bilgelik sunmak yerine, hikayenizin karanlık virajlarını anlatmaya var mısınız?
Sizin için ödülünün de unutulmaz bir konuşmacı / sohbet arkadaşı / tavsiye veren olacağını garanti ederim.
Birkaç ek not
Affedersiniz İçedönük ile ilgili haberler
Okuyanlardan yorumlar, mesajlar, sorular almak kitap çıktıktan sonraki dönemde bir yazarın başına gelebilecek en güzel şeymiş. Bu kitapla ilgili çok sık gelen iki mesaj tipi oldu:
1-Ben kitabınızı okudum çok sevdim ve bir tane de kuzenime / kızıma / sevgilime vb. aldım çünkü tam ona göre olduğunu düşündüm.
Bu yorumu çok çok sevdim, çünkü kitabı okuyup kitapta kendini görenler bir kısım, okuyunca orada bir yakınını görenler bir başka kısım. İkinci gruptakiler, kitaptan bir tane de o yakına hediye ediyorlar ve bu plansız bir “arkadaşını getir” kampanyasına dönüştü
2- “Sizinle kitapla ilgili sohbet edebilmek isterdim.”
Bu mesajdan ilk aldığım birkaç tanesini, “Tabii, kitap üzerine sohbet etkinliklerimiz olacak, yakında zamanını açıklayacağım.” diye yanıtladım. Bunun üzerine, geri yanıt geldi: “Aslında toplu olarak değil de birebir konuşabilseydim keşke sizinle.” Düşündüm, bu içedönüklükle ilgili kitap yazmış bir yazardan talep edilebilecek en makul istek. Kitapta içedönükler olarak en çok birebir buluşmalardan hazzettiğimizi, büyük gruplar yerine baş başa konuşmayı tercih ettiğimizi anlatıp da böyle bir talebi geri çeviremezdim. Buradan doğan fikirle, isteyen okuyucularla, kitap üzerine 15’er dakikalık birebir görüşmeler organize etmeye başladım. Eğer sizin de böyle bir talebiniz olursa gozdeattila@gmail.com a yazarak randevu alabilirsiniz. Tabii, birebir buluşmalarımız online oluyor.
Kitap videoları yakında geliyor!
Size birkaç ay önce, okuduğum kitaplarla ilgili yorum videoları çekmeye başladığımın haberini vermiştim. Video benim için zor bir arena, asla doğal olamadığım, kesinlikle canlı bir sahnede yakaladığım sükuneti, coşkuyu, mutluluğu yakalayamadığım bir alan. Bu yüzden bir ileri bir geri gitti bu hikâye ve umduğumdan daha yavaş ilerledi bu proje. Ama bıraktığımı veya unuttuğumu sanmanızı istemem. Birkaç ay gecikmeli de olsa, okuduğum kitaplardan bahsettiğim video serisi pek yakında yayında olacak! Bizlere ortak paylaşım ve sohbet için kıymetli bir alan açacağını düşünüyorum.
Bir sonraki bültende görüşmek üzere, iç’ten sevgilerle!