2019 yılında katıldığım bir konferansta, Prof. Dr. Türker Baş, bazı öğrencilerin sürekli ‘daha fazla bilgi edinmek’ konusuna takılı kaldığından bahsetmişti.
Sırf bu takıntıdan ötürü, öğrendikleriyle ilgili harekete geçemiyorlardı. Konuyla ilgili bir şey yapmak için bir makale daha okumayı, bir kitap daha bitirmeyi, bir eğitime daha gitmeyi bekliyorlardı.
‘Öğreneyim, dursun’ diyen bilgi hamalı olmak değil, ‘Öğreneyim, kullanayım’ diyen insan olmayı salık vermişti Türker Baş o gün.
Bu analiz bende hem büyük bir farkındalık oluşturmuş hem de kalbimi kırmıştı, çünkü bahsettiği kişilerden biri de bendim.
Okumak en büyük tutkumdu ve üstelik sürekli sadece aynı iki alanda (psikoloji ve pazarlama) okuyordum. Üniversitede psikoloji bölümü mezunuydum, profesyonel olarak pazarlama alanında çalışıyordum.
Bir yandan o zaman da yazılar yazıyor, eğitimler veriyordum ama mümkün olduğunca sesimin çok çıkmaması gayretindeydim.
Çünkü hissim hep şuydu: ‘Ben kimim ki koskoca psikoloji profesörleri dururken psikolojiyle ilgili, ya da dünya devi markaların CMO’ları dururken pazarlamayla ilgili bir şeyler yazayım / öğreteyim / ağzımı açayım?’ İşin bu kısmı imposter (sahtekarlık) sendromuna doğru gidiyor ama bu yazıdaki konumuz bu değil. Okuyup okuyup, ‘Hele bir daha fazla öğreneyim de...’ noktasından ileri gidememek, okuduklarınla ilgili hiçbir aksiyon alamamak.
Kendi adıma bu konuda tecrübeliydim, 17 yaşında psikolojiyle okuduğum ilk kitap üzerinde öyle çalışmış, içindeki egzersizleri öyle ciddiyetle yapmıştım ki hayatımı değiştirecek sonuçlar almıştım. Bu yüzden ilk elden biliyordum, kitapları ‘okumak’ değil, ‘kullanmak’ gerekiyordu. Özelikle de bahsettiğimiz kitaplar kurgu dışı kitaplar olduğunda.
Okumayı pek sevmeyen biri için, bir gün bir kitap okumak harika bir aktivite, gelişim, ilerleme olabilir. Ama okumayı aşırı seven ve durmadan okuyan, kitaplarıyla aşk ilişkisi yaşayan ve çoğu zaman kitap okumayı diğer birçok aktiviteye yeğleyen biri için, orada bir kırmızı çizgi var.
Bilgiyi yutar gibi okumanın keyfi tartışılmaz, insan sürekli daha fazlasını istiyor. Kuşkusuz bu da bir bağımlılık. Hızlı hızlı okumak, bir günde mümkün olduğunca fazla okumak da istiyor hatta. Fakat arada bir durup ‘Bu hafta / ay ne okudum, bundan ne öğrendim, hayatıma ne kattım?’ konusunu analiz etmek gerekiyor.
Mutlulukla ilgili daha fazla okumak, özgüvenle ilgili daha fazla okumak, para yönetimiyle ilgili daha fazla okumak, bilgilenmek güzel. Ama genelde odağımız okuma tarafında olunca bu bilgiler, roman okumak gibi, okumanın hazzıyla kapağı kapatılıp kenara konuluyor.
Tabii ki her zaman öğrendiklerimiz anında eyleme geçmeyecek. Bazen okuduğumuzun yarattığı bir farkındalık yıllar sonra bambaşka bir anda yarayacak işimize. Ama kitapları yaşatmak, içindekileri alıp hayata katmak benzersiz bir kazanç.
‘Henüz hazır değilim, daha okuyorum.’dan, ‘Okumaya hep devam edeceğim, o yüzden her zaman bildiğim, şimdilik öğrendiğim kadarını hayata geçirebilirim.’e geçmek, elle tutulur bir fayda sağlıyor.
Ve bu düşünce şekli şunu da ayırmamıza yarıyor:
Bu bilgi bana göre mi, yoksa sadece genel bir bakış açısıyla takdir mi ettim?
Okuduklarımız akıllıca, anlamlı gözüküyor olabilir. Ama bize göre olmayabilir. Bazen okurken kendime göz kırpmaya başlıyorum ‘Evet çok doğru, keşke mümkün olsa, ama ben bunu yapmam.’ Örneğin Marie Kondo’nun Derle, Topla, Rahatla kitabını okurken yaşamıştım bu hissi.
Evet çok doğru, böyle organize bir hayat mükemmel olurdu. Ama benim önceliğim olamaz, buna ayrılacak bu denli bir enerjiyi anlamsız buluyorum, evin çiçek gibi olması benim öncelikli değerim değil. Daha okurken biliyordum bunu. Bu yüzden kitabı hoş bir bakış açısından haberdar olmak için okuyup bitirdim. Üstüne aksiyon almadım, almayacağımı biliyordum, bu bilinçli bir aksiyonsuzluk seçimiydi.
Dürüstçe ‘Bu okuduğumla ilgili bir şey yapmayacağım çünkü bana göre değil.’ demeyi başarmak da bu anlamda kıymetli.
Önerim özellikle kurgu dışı bir kitap okuduğunuzda, kitabın sonunda dürüstçe ‘Buradan ne öğrendim? Hangilerini hayatıma katmayı seçiyorum? Hangilerini katmamayı?’ diye sormak, böylece artık kendinize ‘Yahu ben derli toplu olmakla ilgili bir sürü kitap okudum.’ diyen yanınızla, hala dağınık duran evinizin sizi sıkıştırdığı aralıkta boğuşmazsınız mesela.
Okuduğumuz tüm kitaplar, dedikleri her şeyi yapmamızı beklemiyor kuşkusuz, bize bir öneri – bakış açısı sunuyorlar. Fakat okuma zevki pahasına, azıcık zahmetli alana girip uygulama zahmetine de giriştiğimizde, okuma deneyiminin işte o zaman –evet belki yavaşlayacağını- ama hayatınızı gerçekten değiştireceğini garanti edebilirim.
Sevdiğim bir köylü kadın, şehirlilerle yaşadığı kötü anıları anlatırken ‘Üniversite okumuş ama insan olamamış!’ diye bahsederdi bazen kızdığı kültürlü, eğitimli kişilerden.
Kitap okuyup, kapaktaki vaadin yakınına bile gidememek; kitaplar okuyup bahsedilen hayatın yanından bile geçmemek mümkün. Dürüstçe bir okuma sonrası aksiyon - aksiyonsuzluk değerlendirmesi de kendimizi, okuyup okuyup istifleme tarafına çok kaydığımızda bize iğne batırması için faydalı bir egzersiz.
Kitap bağımlılığı demişken… Kişisel bir yaz notu
Geçen hafta Kaş’ta tatildeydim. Restoranda oğlum bir anda ağlama krizine girince - psikoloji eğitimli harika bir anne olarak ne yaptım, tabii ki hemen ‘Hadi kalk biraz gezelim, belki bir oyuncakçı bulup oyuncak alırız!’ dedim :) Restoranın etrafında dön dolaş bir adet oyuncağa denk gelemedik. Tam umudu kesmiş dönecekken, bir baktım yan sokakta bir kitapçı. ‘Aaa hadi kitapçıya gidelim belki çocuk kitabı da vardır!’ dedim umutsuzca - çünkü anneler bilir, oyuncak diye çıkılan yoldan, en kitap seven çocuk için bile kitapla dönmek artık kötü bir anlaşma olacaktır. Nasıl olduysa oğlum ‘Aaaa tamam!’ dedi gözyaşlarını silerek.
Çocuk bölümü olduğu görünce bana bir rahatlama geldi. Kitapların her biri tek tek seçilmiş belli, çok özenli, konular gezegen, sürdürülebilirlik, davranışlar, duygular.
Kaptık iki kitap, kasadayken benim gözüm hep aynı özenle seçilmiş ikinci el yetişkin kitaplarında. Hem İngilizce hem Türkçe kitaplar ve büyük bir psikoloji bölümü var. ‘Ben tekrar geleceğim ayrıca yetişkin kitapları için de gezmeye.’ dedim. Sahipleri dünya tatlısı insanlar, sırf onların güleryüzü için bile tekrar giderdim.
Sonra 7 kez daha gittim :) Her birinde 2-3 kitap aldım. Kaş’tan dönüşüm New York’a gidip Barnes & Noble’ı arsızca bavula indirmişim gibi oldu. Özenle seçilmiş kitap seçkisi arasında gezmek gibisi yok. Dikkat etmemiştim, buraya yazacakken kitabevinin adına baktım. İçimzde zerre influencer ruhu yokmuş, insan bir fotoğraf çeker, o da aklıma gelmedi.
Ondan Kaş Gezi Rehberi’nin çektiği güzel fotoğrafı bu yazının başına iliştirdim. Yolunuz Kaş’a düşerse Merdiven Kitabevi’ne gidip, tam tatil boyunca ara verdim diyeceğiniz kitap satınalma davranışınıza (bkz. ben) tam gaz devam edebilirsiniz.
Bu kadar gerçek yorum olabilir!! Hipotezlerin eyleme dönüşmesi en önemli konu! Dönüştüremeyenin kaybettiğine çok şahit oldum