Davranışsal ekonomi hakkında okumaya bayılırım. Bir psikolog ve pazarlamacı olunca, şaşırtıcı olmasa gerek.
Birkaç aydır yine bu konu üzerindeyim, bu kez alanında kült kitapları okuma-tekrar okuma dönemindeyim. Daha önce okumuş olduğum Paranın Psikolojisi’ni tekrar okudum örneğin. Sonra, daha önce başlayıp bitirmediğim Your Money or Your Life geldi. Ama açık ara favorim, Millionaire Next Door. Bu yazıda da bol bol bu kitaba referans vereceğim.
İlginç olan şu, müthiş içgörüler sunan bu kitapların, “borçlardan kurtulma – kendi servetini oluşturma” konusunda tavsiye isteyecek birine, tek bir cümlede özetlenebilecek olması.
Üç kitap, tek cümlelik özet;
Kazandığınızdan az harcayın.
Peki bunun bu blogla ne ilgisi var?
Aslında, bu konuda birkaç yazı daha yazacağım, ama bugünkü konu benim için en kritik soru:
Para yönetimi prensiplerini, enerjimizi yönetmek için kullansak sonuç ne olurdu?
Özellikle içedönükler olarak, dış dünyada harcamak için kısıtlı olan enerjimizi, paramızı korur gibi korusak – yani gerektiği şekilde biriktirsek, harcarken çok bilinçli olsak ve asla borçlanmasak (yani tükenmiş hissederken devam etmesek) sosyal hayattaki enerji seviyemiz nasıl değişirdi?
Kitabımı okuyanlar bilirler, konu içedönüklük olunca, özellikle dikkat çekmeyi sevdiğim kitle, benim gibi içedönük gözükmeyen, hatta dışarıda epey enerjik – sosyal – hareketli olanlar. Halbuki bunun arkasında ne büyük bir dinlenme – enerji toplama hazırlığı olduğunu yine ancak içedönükler bilir :)
İşte kişisel finans yönetimi kitaplarından çalabileceğimiz, kişisel enerji yönetiminde de işe yarayacak 3 tüyo:
1)Kazandığından az harca.
Söylemesi kolay, yapması zor. Çünkü aynı para konusunda olduğu gibi, enerji konusunda da tam karar verdiğiniz an, kararınızı bozacak her şey gelip sizi test etmeye başlar.
Para konusunda tutumlu olmaya karar verdiğiniz an nasıl bir anda evdeki eşyalar bozuluyor, spesifik bir şey satın alma ihtiyacı doğuyor, birden bir seyahate çıkmanız gerekiyorsa, enerji konusunda da benzer bir test söz konusudur.
“Bugün dinleneceğim.” dediğiniz an aylardır görmediğiniz arkadaşınız arar, bir yere çağırır. Komşunun bir ihtiyacı olur. Sonra telefon çalar ve normalde iki dakikadan uzun konuşmadığınız o kişi yarım saatlik bir şey anlatmak için aramıştır. Derken bir e-posta gelir, ona da bakayım öyle dinlenirim derken bir bakmışsınız akşam olmuştur.
Ben bu noktada yapılacak doğru şey konusundaki dersi çok geç öğrendim:
“Gördün mü, olmuyor, pes ediyorum!” demek yerine, “Olur böyle şeyler, bu şekilde devam ediyorum.” demek.
Özellikle de çalışan bir yeni anneyken şunu çok sık söylerdim:
“Bak işte, bir spor yapayım dedim çocuk uyandı, bir gün arkadaşımı göreyim dedim çocuk hastalandı, bir saat çocuğu bir büyüğe bırakıp dinleneyim dedim, işle ilgili bir kriz çıktı. Yok bitti, benim artık kendime hiç zamanım olmayacak.”
Bu enerji konusunda -tıpkı para konusunda olduğu gibi, (Araştırmalar, ekonomi kötüye gittiğinde “Aman tasarruf edemiyoruz bari restoranlarda günümüzü gün edelim” demenin yaygın bir davranış olduğunu gösteriyor. Halbuki bu ancak borca borç katmaya yarıyor.) “Zaten enerjimi koruyamayacağım, öyleyse salayım gitsin, kim ne isterse koşayım, kendimi helak edeyim” demek işleri sadece daha kötü yapıyor.
Bu noktada, Morgan Housel’in Paranın Psikolojisi kitabında kullandığı o müthiş terimi çok faydalı buluyorum:
Makul ölçüde rasyonel.
Yani “Enerji tasarrufu yapacağım.”, “Dinleneceğim.”, “Kendime zaman ayıracağım.” derken, kesintisiz bir dinlenmeyi, bölünmesiz bir konsantrasyonu hedeflediğimizde sonuç hüsran olabiliyor.
Oysa mükemmeliyetçilikten uzak, makul bir dinlenme anlayışı hem enerjimizi yenilememize hem de uzun vadede bakış açısından pes etmememize yardım ediyor.
Yani, 3 saat dinlenmeyi, tek başıma olmayı planlamıştım ama olamadı, misafir geldi.
Olsun, ben de 15 dakika dinlenirim, ama yine dinlenirim.
Bu, doğru yaklaşım.
2)Başkalarını etkilemeye çalışma.
Yukarıda saydığım üç kitabın hemfikir olduğu -ve her birinin kitap içinde sanırım 60’ar kez tekrar ettiği- bir konu, maddi durumu iyi olanları, kötü olanlardan ayıran çok temel bir konunun, maddi durumu iyi olanların, çevreyi etkileme kaygısı taşımaması.
Yani parasını biriktirmeyi, borca girmemeyi başaranlar; marka çanta, etkileyici mobilya, son model araba, son moda kıyafetler gibi dış dünyayı etkilemesini umdukları şeylerle ilgilenmiyorlar. Burada bir parantez açmakta fayda var, çünkü kitaplar da açıyor. Kendinizi iyi hissettirecek şekilde kaliteli ürünler kullanmaya bir lafı yok yazarların; ama konu “ihtiyaç duyulan”ın ötesinde, çevreyi etkilemek için harcamaya girince, buna dikkat edin diyorlar.
Bizimki gibi, gösterişin maalesef revaçta olduğu toplumlar için uygulaması marjinal bir hamle belki de.
Fakat Millionaire Next Door, bu konuyu güzel özetliyor:
Örneğin, kitabın adının da çıkış noktası; bu kitabın araştırmasına konu olan milyonerler, sanıldığı gibi şehrin en gözde, en lüks semtlerinde oturmuyorlar. Aksine, daha uygun fiyatlı mahallelerde oturmayı seçiyorlar. Bu sayede, lüks mahallelerde oturmanın beraberinde getirdiği, ortam ve eve uygun bir araba, kıyafetler, mobilyalar gibi o her şey dahil ihtişam paketini almak zorunda hissetmiyorlar.
Bu kitaptaki araştırmaya katılan ve banka hesabı en şişkin olan milyonerler, sıradan mahallelerde, sıradan evlerde yaşayan, sıradan kıyafetler giyip sıradan arabalara binen kişiler. Ve aynı zamanda tam tersini de buluyor araştırmacılar; lüks mahallede yaşayıp, son model arabalara binen, son moda kıyafetler giyen birçok kişinin banka hesabına bakınca, borç içinde yüzdüklerini görüyorlar. Diyorlar ki, “Dikkat edin, görüntüler, aldatıcı olabilir.”
Buradan enerji konusunda biz ne ders çıkarabiliriz?
Konu enerji olunca, başlığı şöyle değiştirirdim, “Başkalarını etkilemeye çalışma” yerine; “Başkalarını memnun etmeye çalışma.”
Kronik memnun edicilikten mustarip olanlar iyi bilir, kronik memnun ediciler enerjilerinin çoğunu herkesi memnun etmeye harcar. İstisnasız o gün karşılaştığı herkes için iyi çalışan, iyi komşu, iyi evlat, iyi anne olmaya çalışırken bir bakarlar ki enerjileri tükenmiş, akşam olduğunda çoktan enerji borçlusu olmuşlar.
Burada, iyi anne, iyi evlat vb. olmakta elbette bir sorun yok, ama bunu enerjimizi gözeterek yapmak gerekiyor. Burası önemli.
Para yönetimine benziyor.
İyi anne olacağım diye çocuğunuza kredi kartıyla, borçlanarak büyük oyuncaklar alırsanız; iyi ev sahibi olacağım, misafirleri en iyi ben ağırlayacağım derken borç içine düşerseniz günün sonunda iyi anne, iyi ev sahibi olmaktan çok “borçlu” olmuş oluyorsunuz.
Aynı şekilde enerji konusunda da, herkesi memnun ettikten sonra size kalan haliniz tükenmiş bir hal oluyor. Ve sonra ne oluyor biliyor musunuz? Koşulsuzca, hatta çoğu zaman onlar sizden bunu talep etmemişken mükemmeliyetçi bir şekilde memnun etmek için çırpındığınız herkesten şunu duyuyorsunuz: “Aa yüzün neden düşük? Neden bugün asık suratlısın?” – “Seni memnun edeyim derken tükendim!” diye bağırmak istiyorsunuz ama boğazınıza düğümleniyor; haklısınız. Çünkü onlar bunu talep etmedi.
Bu bölümün özeti: Başkalarını, gerekli olmadığı zamanlarda bile sürekli memnun etmeye çalışmadığınızda, enerji bankası hesabınız epey kabarık olacak.
3)Hücumda iyi olmak kadar, savunmada iyi olmaya da önem ver.
Millionaire Next Door’dan, yine duvara asmak isteyeceğim bir cümle. Orada bunu şu anlamda söylüyor: Hepimiz çok çalışmanın, iyi para kazanmanın önemini bilir, bunun için didinir dururuz. Uzun saatler mesai yaparız, iyi bir işe girmek – onu korumak için fedakarlıklar yaparak çalışırız. Bu işin hücum kısmıdır.
Oysa para konusunda iyi durumda olanların sırrı, hücum kadar savunmada da başarılı olmalarıdır.
Konu para olunca, yorulduğumuz, tükendiğimiz bir işten sonra “kendimize gelmek” için harcadığımız restoran, tatil, eğlence paraları kazandığımızı kendimize gelmeye harcamaya sebep olabiliyor ve çoğu zaman bunu fark etmiyoruz.
Peki ya konu enerji olunca?
Daha enerjik olmak için sabahları spor yapmak… hücum.
Daha enerjik olmak için iyi beslenmek… hücum.
Daha enerjik olmak için gün ışığından faydalanmak… hücum.
Ya savunma?
Daha enerjik olmak için gelen her e-postaya, her toplantı talebine, her arkadaş buluşmasına, her davete “evet” demeden önce düşünüyor muyuz?
Enerji harcamamızı gerektirecek uzun konuşmalar, uzun yollar, büyük aktivitelere hemen “katlıyorum” demeden, bunun uzun vadede enerji bankamızdaki hesaba ne yapacağını hesaba katıyor muyuz?
Zihinsel enerji harcadığımız; sosyal medyada gezinmekten, bir video izlemeye kadar tüm küçük konulara savurgan şekilde enerjimizi dağıtıyor muyuz? Yoksa, “Dur, küçük enerji harcaması yoktur, bunlar birleşince ne olduğunu anlamadan yorgun hissederim, o yüzden cevabım “hayır” diyebiliyor muyuz?
Affedersiniz İçedönük’te, enerjimizi korumaktan ve çeşitli yollarından bahsetmiştim. Bu genellikle konuşulmayan, fark etmeden savrulduğumuz bir konu. Tıpkı kimi zaman para için yaptığımız gibi, enerji için de birçok kez kendimizi “A aa şimdi neden yorgunum ve kimseyle görüşecek halim yok?” derken bulabiliyoruz.
Fakat takibinde olmak gerekiyor, hem banka hesaplarımızın hem de enerji hesaplarımızın. Günlük olarak, ucunu kaçırmadan ve “Çok büyük ve uzun bir dinlenme kredisine ihtiyacım var…” noktasına gelmeden.
Enerjik bir hafta dileğiyle!
Not: Eğer bu konuyu sevdiyseniz, çok yakında bu konuyu daha detaylı işlediğim bir sürprizle sizlerle olacağım, haberini şimdiden vermiş olayım. Takipte kalın ;)
Sizi ilgiyle ve beğeniyle takip ediyorum. Bu yazınız bana ilaç gibi geldi :) çok teşekkürler 🤗