Benim durumumdaki insanların bir şeyleri çözmüş olduğu algısı bir yanılsamadır. Bu süregelen bir çaba. Tarihle ilgili okumalar yaparsanız göreceğiniz şudur: Kimse tam olarak ne yaptığını bilmiyor. Konu sadece sahip olduklarınla yapabileceğinin en iyisini yapmakla ilgili.
Conan O’Brian
Çocukluğum boyunca hayatıma hükmeden berbat bir his vardı:
“Herkes ne yaptığını biliyor, sadece ben bilmiyorum.”
Çekingen bir çocuk olarak, elimi kolumu nereye koyacağımı, nasıl bir sohbet başlatacağımı, bir ortama ilk girdiğimde ne yapacağımı bilememek beni berbat hissettirirdi. Sürekli, durmadan çevremdekilerin ne yaptığını büyük bir dikkatle gözlemliyordum. İnancım, insanları yeterince gözlemlediğimde, sonunda benim de onlar gibi o anlarda ne yapılacağını artık öğreneceğim yönündeydi.
Okul hayatı bitip, iş hayatı başlayınca işler daha da kötüleşti. Bir toplantıda ne diyeceğimi bilememekle başlayan bir dizi bilinmez daha dahil oldu hayatıma.
Toplantılarda bir anda herkesten başka bir fikir söylemek için çekinmeden ortaya atılanları, herkesin aksine onlar gibi giyinmeyenleri, ilginç kişisel hikayelerini beklenmedik bir anda anlatıverenleri yine şaşkınlıkla sessizce izliyordum. O zamanlar teorim, iş hayatında yeni olduğum için benim tüm bunları bilememem, deneyimli olanların ise deneyimleri sebebiyle her durumda ne yapacaklarını bilmeleri ve özgürce yol almalarıydı.
Bekleyişim uzun sürdü, çünkü öğrenmek asla bitmiyor, sorular sürekli değişiyor ve cevaplar hep yenileniyordu. Aslında kimsenin ne yaptığını bilmediğini, sadece doğaçlama yapacak özgüvene sahip olduklarını anlamam için epey zaman geçmesi gerekti.
Bu bence içselleştirebileceğimiz en özgürleştirici gerçeklerden biri:
Kimse ne yaptığını tam olarak bilmiyor; bir şeyler yapanlar çok iyi bildikleri için değil, karanlıkta el yordamıyla yürüyecek cesarete ve doğaçlama becerisine sahip oldukları için ilerleyebiliyorlar.
Kimdi bu bana göre “Ne yaptığını çok iyi bilen”ler?
Durum böyleyse, bana her adımlarından çok emin görünen o kişiler kimlerdi peki?
Tok sesli, ciddi duruşlu, ağır bir görüntüsü olan, yavaş yavaş kendinden emin konuşan, iyi giyimli insanların ne yaptığını bildiğini düşündüğümü fark ettim.
Sadece bir kahve değil de, bir sürü özelliği kişiselleştirilmiş bir kahve sipariş edenlerin mutlaka çok sofistike sebepleri olduğuna inandım.
Sanki her yaptıklarının arkasında iyi düşünülmüş bir strateji var gibi gözüküyordu, ciddiyetlerine bakılırsa öyle olmalıydı.
Sonra, hikâyeyi tersten okuduğumu anladım. Onlar her adımlarında yaptıklarından çok emin görünmeyi, yaptıklarının çok sağlam dayanakları varmış gibi görünmeyi iyi başarıyorlardı. Kimilerinin doğası gereği imajı böyleydi, kimi kendine böyle bir imaj yaratmak için çaba sarf ederek başarıyordu bunu.
Benim gibi, ne yaptığını kesin olarak bilen liderlere ihtiyaç duyan insanlar, onları her adımı kesin bir bilgiyle attıklarını düşünerek hayranlıkla izliyordu çünkü kesin doğruları olan kişilere sırtımızı yaslamak bize iyi geliyordu. Halbuki, bu sadece kendimize uydurduğumuz bir hikâye.
İşte bu hikâye, bizim gibi “hele bir ne yapacağımı öğreneyim”cileri hareketsiz kılıyor. Gereğinden çok uzun süre bekleme modunda bırakıyor.
İçgüdülerinle dost ol ya da sahneden in
Ne yaptığını bilmezken senden mutlak liderlik beklenmesi durumuyla ilgili en zirve deneyimlerden biri annelik olsa gerek. Gecenin üçünde, birkaç günlük bir bebek senin suratına bakıp avaz avaz ağlarken, senden tek beklediği, dünyada tanıdığı tek yetkili insan olan senin bir aksiyon alman. Herhangi bir aksiyon. O an sen ne yaparsan, onun normal olduğunu düşünecek. Onu panikle hastaneye götürebilir, evde durup klasik müzik açabilir, emzirebilir, ışıkları kapatabilir, çılgınca sallayabilir ya da bakıcısına teslim edebilirsin. Hepsi normal, daha doğrusu sen hangisini yaparsan o normal olacak.
Bunun gibi, insana ne yaptığını bilmeden zorunlulukla bilirmiş gibi davrandıran durumlar, aslında doğaçlama yapma konusunda özgüvenimizi tazeliyor.
Sahip olduklarınızdan en iyi şekilde yararlanın. Harekete geçmeden önce tüm cevaplara sahip olmanıza gerek yok.
Marshall Goldsmith
Gözlemlemenin ve başkalarının doğaçlamalarına öykünmenin bir bitiş çizgisi yok, sonsuzluğa uzanıyor.
Bu sebeple “Herkes ne yaptığını biliyor, ben hariç” duygusundan ve bunun tetiklediği “Hele bir köşede durup ben de kendimden emin olayım da…” hareketsizliğinden kurtulup, donup kalmış halimizi tekrar harekete geçirmemiz gerekiyor.
Bu kurtuluş için “yeterince bilgi toplamayı” beklersek sonsuza kadar bekleriz. Doğaçlama yapmayı, karanlıkta el yordamıyla yürümeyi kabullenmemiz gerekiyor.
Ben uzun zamandır, karanlıkta yürüye yürüye, sanki gideceği yeri karanlıkta dahi çok iyi biliyor gibi gözükenlere dönüştüm. Yolun asla tamamen aydınlanmadığını artık biliyorum, aslına bakarsanız hayatın gizemi ve eğlencesi de tam olarak burada.
Benim için en iyi afirmasyon:
Herhangi bir ortamda, herhangi bir kişiyle, herhangi bir durumda nasıl davranacağımı içgüdülerim bilir ve beni yönlendirir. Hiçbir yerde yabancı değilim, hiç kimseden daha garip değilim, hiçbir zaman yalnız değilim.