‘‘Neren ağrıyorsa, canın oradadır.’’
Ne güzel atasözüdür. ‘‘En çok can yakan yer, o an için sağlığını kaybetmiş olan bölümümüzdür.’’ anlamına gelir.
Bugünlerde hepimizin canı deprem bölgesinde. Hemen öncesinde bir bombanın patladığı yerdeydi canımız, ondan önce feci şekilde öldürülen kadınların canında, yangın çıkan o ormanda, pandemide dolup taşan hastanelerde…
Odağımızın felaketler arasında dolaşıp durmasının ve neresi ‘‘ağrıyorsa’’ kalbimizin orada atmasının kötü bir yanı var.
Ağrı asla bizi terk etmeyip, sadece sürekli yer değiştirdiğinde, ilk tepkimiz sabırla tek tek her bir ağrıyı ayrı ayrı dindirmek olabiliyor; ama bir noktada;
‘‘Bu kadar çok ağrıyı dindirmem mümkün değil, en iyisi hiçbir yerim ağrımıyormuş gibi davranmak.’’ deme noktasına gelebiliyoruz.
Üzülme, endişelenme, kendi çapımızda çare olmaya çalışma çabamızın limitlerinde yaşıyoruz. En iyi niyetlimizi, en fedakarımızı bile yoracak bir koşu bu. Bir noktada tüketmeye, havlu attırmaya müsait bir maraton.
Yüklendiğimiz duygusal yük fark etmeden taşıyamayacağımız kadar ağırlaştığında, yardım etmek istediğimiz herkese, gönüllü olmak istediğimiz her konuya karşı istemeden en büyük kötülüğü yaparak, ilk günün coşkulu gücünü birden tümüyle kaybetmeye başlıyoruz.
Hepimizin uzun vadede elinden tutması gereken milyon mesele doğuran bu felaketin içinde nefesimiz tükenmeden ne yapabiliriz?
-Dramadan bilinçli olarak uzak durabiliriz.
Romantize edilen içerikleri reddedebiliriz. (Çünkü bizi üzmekten ve gücümüzü tüketmekten başka faydası olmuyor.)
-‘‘Sağlıklı Yetişkin’’ modunda kalabiliriz.
Öfkeli, sabırsız, patlamaya hazır, yerinde duramayan bir halde olsak da bize en çok ihtiyaç duyulacak halimizin sakin, aklıselim ve gerçekçi hareket eden halimiz olacağını hatırlayıp, sağlıklı yetişkin modunda kalmayı seçebiliriz. Bir çocuk kadar kaygılı, baskıcı bir ebeveyn kadar –meli –malı’cı olmak için çok haklı sebeplerimiz olan bir dönemde, olaylara, yapabileceğimiz yardıma makul ve mantıklı bir açıdan yaklaşarak sağlıklı yetişkin modunda kalmayı bilinçli olarak seçebiliriz.
-Her felakete, her toplumsal soruna %100 deva olamayacağımızı kabullenebiliriz.
Gündemde olan her bir dertle o gün biraz ilgilenmek yerine, kimin gerçek kahramanı olacağımızı seçebiliriz. Google’ın basit pazarlama briefi formatı olan Get/To/By formülünü bu konuda ‘Kime, hangi konuda, nasıl yardım edebilirim?’ sorusuyla hayatımıza dahil edebiliriz. Bu sorunun gerçekçi ve dürüst cevabını kabullenmeye önce kendimiz razı gelebiliriz. ‘‘Hangi yardım konusu doğal yeteneklerim ve sahip olduğum olanaklarla en iyi örtüşüyor?’’ sorusuyla bulduğumuz cevaba sağlama yapabiliriz.
Bütün bunlar neden önemli?
Toplumsal sorunlara yeni çıkan birer şarkı gibi muamele etmemek için.
O gün hit listesinin başında hangisi varsa onla kahrolup sonra diğerine geçmek yerine, hakkaniyetle bir tanesinin uzun vadede, etki yaratacak şekilde ucundan tutabilmek için. Dönüp baktığımızda, yapabildiğimiz maddi – manevi katkıyla hakikaten elle tutulur bir fark yarattığımızı hissedebilmek için. Kendimizi bir oraya bir buraya üzülürken, koşarken bulup bir anda tek yaptığımızın panikle kendimizi tüketmek ve gerçek bir fayda sağlayamamak olduğunu fark etmemek için.
Bir Kitap Tavsiyesi: Özcülük
Yukarıda bahsettiğim konu yani; yapılması gerekenleri süzgecinden geçirme ve sadece gerçekten etki yaratacak olanı bulup, onu yapmaya konsantre olma konusu özel olarak ilgili olduğum alanlardan biri. Bu konuda harika bir kitap, Greg McKeown’dan Özcülük.
Kitabın arka kapağı konuyu çok iyi özetliyor, hem şu andaki yardım etmek için ne yapacağımızı bilememe ruh halimiz, hem de birçoğumuzun iş hayatında da bolca yaşadığı bir duygu üzerinden:
Kendinizi hep birçok işi bir arada yaparken mi buluyorsunuz?
Aynı anda hem çok çalışmış, hem de yetersiz mi hissediyorsunuz?
Çoğunlukla meşgul olsanız da üretken değil misiniz?
Zamanınızın sürekli diğer insanların planları yüzünden çar çur edildiğini mi hissediyorsunuz?
Bunlardan herhangi birine evet yanıtı verdiyseniz, hayatınızın her alanında az ve öz yapmayı öğrenmelisiniz demektir.
Kilit nokta daha kısa zamanda daha fazlasını yapmak değil, sadece doğru işleri yapmaktır.
Neyin kesinlikle gerekli olduğunu ayır etmek ve gerekli olmayan her şeyi ortadan kaldırmak sistematik bir disiplin gerektirir ve bu sayede gerçekten önemli olanlara tüm ilgimizi verebiliriz.