Hayatımda hep çok baskın olmuş bir tema, sadeliğe olan tutkumdur.
Kısa bir süre, babamla birlikte onun şirketinde çalıştım. Bana hiç uygun olmadığını çocukluğumdan beri adım gibi bildiğim bir alan ve ortamda, üretimin tam ortasında, kaosun merkezindeydim.
Orada çalışırken, işe mola verdiğimde yapmayı en sevdiğim şeyi yapıp blog okuyordum. O dönem, hem bana her şeyiyle fazla gelen bu işin yoğunluğu, hem de evlilik hazırlıklarını paralel yürüttüğüm bir dönemdi. Ve ne zaman mola verip blog okuyacak olsam, tek bir temaya odaklanıyordum: “Hayatımı nasıl sadeleştiririm?”
Halen başlığı yazarken içim ferahlıyor. Bu blogların içeriği gerçekten insana cenneti bulmuş gibi hissettirir: Eşyaları azaltın, sorumlulukları azaltın, gittiğiniz yerleri azaltın, kullandığınız kozmetik ürünleri azaltın…
Uzun süre, hayatımı sakin ve dengeli tutmak için bu tavsiyeleri büyük bir zevkle uyguladım. Fakat sonra, korkutucu bir şey fark ettim.
Sadeleşmek sakinleştirici olsa da, birçok kaybı da beraberinde getiriyor.
Eğer ilk eğiliminiz “karmaşıksa ben almayayım” tadındaysa, karşınıza çıkan, uğraş isteyen tüm fırsatlara otomatik sırt çeviriyorsunuz.
Örneğin, tam dört aktarma yapılarak gidileceği için gitmekten son dakika, uçak biletlerini almış olmama rağmen vazgeçtiğim bir tatili arkadaşlarım 15 yıldır hayatlarının tatili olarak anlata anlata bitiremiyorlar.
Örneğin, sırf kafa yorgunluğunu taşımamak için belli alışverişleri tek bir mağazadan yapmanın bana çok büyük bir mali yük yarattığını çok geç fark ettim.
Örneğin, blogla ilgili sistemlerimi basit tutmak için sadece birkaç araç kullanırdım ama bunun beni ne kadar kısıtladığını, ne kadar büyük bir erişim potansiyelini kendi ellerimle yok ettiğimi anladım.
Mottosu “minimum uyaran, maksimum mutluluk” olan bir içedönük olarak, hayatın karmaşasına bilerek ve isteyerek dahil olmanın, bazen en sade olanı değil karmaşık olanı seçmenin asıl kazanç olduğunu artık biliyorum.
Bu konunun büyük resmi, yıllar içinde her konuya uygulanabileceğini öğrendiğim o ders:
Bir şeyin kolay olmasını istiyorsan, kaçırdıkların listesinin uzun olmasına göz yumacaksın.
Yani o bankaların, e-ticaret sitelerinin, bir onay verirken 10 sayfa koşul onaylattıkları kampanyaları gibi. Evet, sadece 100 eşyayla, sadece birkaç yerden alışveriş yaparak, sadece birkaç kişiyle görüşerek yaşayabilirsin, bu mümkün. Ama neleri kaçırdığını biliyor musun?
Eğer yıllarca benim gibi sadeliği önceliklendirmiş biriysen, muhtemelen bilmiyorsun.
Muhtemelen, o 10 sayfalık koşullar dokümanını hızlıca, okumadan onayladığın gibi, kaçırdıklarını da göz ardı etmeyi seçtin.
Peki, orta yol nedir?
İçedönüklükle ilgili içeriklerde de hep bahsettiğim gibi; orta yol hep seçici olmakla başlıyor. “Madem ben gürültü, karmaşa sevmiyorum öyleyse gürültü, karmaşa içeren ne varsa eleyeyim.” demek en kolay ve düz bakış açısı gibi görünse de bu seçimin kaçırmamıza sebep olduğu büyük fırsatlar konusunda uyarmak istiyorum.
Hayatın her alanında minimalizmin uçlarını sık sık denemiş biri olarak, geriye dönüp baktığımda maalesef, “sırf azıcık karmaşaya katlanmaya razı gelseydim” kaçırmış olmayacağım birçok fırsat olduğunu görüyorum.
Sıkı bir minimalizmle, kendini dayanamayacağın kadar büyük bir karmaşanın içine atmak arasında bir yol var.
Bu yazının amacı o yolu hatırlatmak. Sırf kısa vadeli karmaşasına, gürültüsüne, karışıklığına katlanmamak için uzun vadede büyük tatmin getirecek yollardan kaçmanıza engel olmak.
Peki minimalizm yerine kafayı neye takabiliriz? Bence verimliliğe.
Uzun vadede “Ne olursa olsun sadelik!” bakış açısının sebep olduğu kayıpları görmek, benim bakış açımı sadelikten verimliliğe yöneltti.
Evet, sadeliğin otopilotu daha çekici, daha konforlu.
“Herhangi bir konuda iki seçenek varsa ben mutlaka sade ve basit olanı seçerim!” diye yola çıkmak özgürleştirici, zaman kazandırıcı, rahatlatıcı.
Ama “Her konuya konunun gerekliliklerine göre bakarım ve gerektiğinde bazı konular için karmaşayı sadeliğe, karışıklığı basitliğe, zorluğu kolaylığa tercih ederim.” demenin uzun vadeli ödülleri kesinlikle daha fazla.
Sapla samanı ayırırken benim için doğru sorular şunlar oldu:
Bu konuyla ilgili asıl amacım kısa vadede iyi hissetmek ve stresten kaçınmak mı, uzun vadeli kazanımı için gerekirse karmaşaya katlanmak mı olmalı?
Bu konuda önemli olan gerçekten kararın hızlıca verilmesi, kafamın hızlıca rahat etmesi mi; yoksa karmaşık bir düşünme süreci üzerinde zaman ve emek harcamaya değer mi?
Sırf karar aşaması kısa ve konforlu olsun diye bugün düşünmemeyi seçtiğim detaylar yarın beni pişman eder mi?
Belki de bugün, sadeliği elinizin tersiyle itip bile isteye kendinizi karmaşıklıkla yüz yüze getireceğiniz bir gündür?
Yeni birebir danışmanlık programım: “Artık yazmak istiyorum!”
Uzun zamandır çok soru ve talep aldığım bir konu, bir blog veya kitap yazmaya başlamak için içindeki bariyeri aşmakla ilgili.
Kendi konumu nasıl bulurum?
İlk yazımı nasıl yazarım?
Yazma cesaretini nasıl bulacağım?
Çok başladım ama bıraktım, yazmayı nasıl sürdürülebilir kılacağım?
İnsanlar benim yazdıklarımla neden ilgilensin, zaten her yer içerik dolu.
Tam zamanlı bir işte çalışırken yazmaya zaman bulmak imkânsız!
Yazdıklarımı tanıdıklar okuduğunda ne düşünecekler?
Ya başarılı olamazsam? Kaç takipçim olursa başarılı sayılırım?
Yazılarımı pazarlamaktan nefret ediyorum!
Tüm bu endişeler ve soruları, sizin karşılaştığınız direnci birebir inceleyerek çözmek ve sizi 2025’te sonunda düzenli yazan birine dönüştürmek için bir danışmanlık programı oluşturdum.
Kişiye ve ihtiyacına özel olarak, birlikte direncinizin nereden kaynaklandığını analiz edeceğimiz, size özel bir yazma rutini planlayacağımız ve ilk makalenizi yazıp yayınlamanızla tamamlayacağımız bir danışmanlık süreci bu.
Dilerseniz tek bir seans, dilerseniz yolu birlikte yürüyeceğimiz dört seansa kadar uzatılabilir bir program.
Bilgi almak ve kaydolmak için gozdeattila@gmail.com’a e-posta gönderebilirsiniz.
--------------------------------------------------------------------------------------------
4 haftalık Açık Beyin eğitimimiz başlıyor!
İçedönükler için, kendine uygun bir hayat yaratma, içedönüklüğü derinlemesine anlama ve potansiyelini açığa çıkarma konusunda bugüne dek yapacağım en kapsamlı eğitim, 30 Aralık’ta başlıyor. 4 hafta boyunca her pazartesi akşamı buluşacağız ve 2025’e sağlam bir giriş yapacağız. Açık Beyin bünyesinde yapacağım bu eğitime linkten kaydolabilirsiniz!
Kendi karmaşıklığı ve dağınıklığı ile mutlu olan biri olarak yazınız çok hoşuma gitti😇