Mutsuz biriyle ilişki kurarsanız, büyük ihtimalle siz de mutsuz olursunuz. Birbirinizi ne kadar severseniz sevin, özsaygısı ve özgüveni düşük insanlarla birlikte yaşamak kabustur.
Eğer çok mutlu bir insansanız, mutsuz bir insanı da mutlu edebilirsiniz ama bu, başarılması çok zor bir iştir. Birbirine sırılsıklam âşık olan iki hafif mutsuz insan, mutlu olma konusunda güçlü bir kararlılıkla, karşılıklı mutluluğa ulaşmayı başarabilirler; ama bu yüksek bir olasılık değildir. İki mutsuz insan, âşık olsalar bile birbirlerini delirteceklerdir.
Mutlu olmak istiyorsanız mutlu bir partneri sevmeyi seçin.
Richard Koch, 80/20 Kuralı, Daha Azla Daha Fazlasını Başarmak
20’li yaşlarda, kitapçıda gezinirken gözüme ilginç bir kitap çarpmıştı. Ne yazık ki şimdi adını hatırlamıyorum ama, evlilikleri 40 – 50 – 60 yıl gibi uzun yıllar süren erkekler, uzun süre mutlu ve evli olmanın sırlarını anlatıyorlardı.
Kitabı satın alıp okumaya başladım. Henüz evlilik konusuna uzak ve genç biri olarak, anlattıkları konular ve hisler bana yabancı geliyordu. Her bölümde farklı bir erkek, hem kendi evliliğini anlatıyor hem de uzun ve mutlu evlilikle ilgili tüyolar veriyordu.
Kitabın ortalarına doğru bir hikâye çok ilgimi çekti, çünkü sıra dışı bir perspektifi vardı:
“Bunu söylemek hiç kolay değil, hatta çoğu erkek bunu söylemeyi rahatsız edici bulur ve hiç dile getirmez, ama bu önemli bir gerçek olduğu için ben söyleyeceğim:
Karımla çok mutlu bir evliliğimiz var. Birlikte çok güleriz, eğleniriz, huzurluyuzdur, her şeyin tadını çıkarmayı biliriz.
Fakat rahatlıkla söyleyebilirim ki, eğer karım benimle değil, yakın arkadaş grubumdaki erkeklerden biriyle evlenmiş olsaydı, şimdi onlar da aynı şekilde mutlu bir çift olurdu.
Neden biliyor musunuz? Çünkü karımla 20 yaşında tanıştık, o çok mutlu bir insandı. Hayatın iyi yanını görür, her şeyden keyif almaya bakar, daima huzurlu ortamlar yaratmasını bilirdi. Ben de aynı böyle biriydim. Yani işin sırrı şu, birbirimizle tanıştığımızda zaten mutluyduk. Dolayısıyla ilişkimiz başladığında birbirimizi mutlu etmek gibi bir çabaya girişmedik, ilişkimiz iki mutlu insanın bir araya gelmesiydi.
Yakın arkadaş grubumdaki erkekler de aynı benim gibidir, onlar da enerjisi yüksek, yaşamayı seven, hayatın tadını çıkarmaya önem veren, mutlu insanlardır. İşte bu yüzden diyorum, evet karımın benimle, benim onunla çok mutlu bir evliliğimiz var, ama eminim benimle değil de yakın arkadaşlarımdan biriyle evlenmiş olsaydı, şimdi onların da çok mutlu bir evliliği olurdu.
Yani size tavsiyem kısa ve öz: Zaten mutlu olan biriyle evlenin. Sizinle evlenince mutlu olmayı uman biriyle değil.”
Bu bakış açısı o zaman beni çok etkilemişti, halen de aynı şekilde etkiliyor. Bu konu özellikle önemsediğim ve tanıştığım herkeste ilk gözlemlediğim özelliklerin başında geliyor.
Evet hayatlarımız dolu dolu, yoğun, sorumluluklarla dolu, kimi zaman stresli ve çoğu zaman koşturmalı. Bahaneden bol hiçbir şey yok; mutsuz, yorgun, umutsuz, yüzü ve omuzları düşük halde olmak için bahane arayana, her yerde bahane çok.
İşte bu sebeple, bir insanla ilk tanışmada müthiş dikkat çeken ve çok sıra dışı hissettiren o şey, bir insanın tüm bunların içinde zaten mutlu olması.
O anın tadını çıkarabiliyor olması, dolu dolu gülebiliyor olması, gözlerinin içi gülerek güne başlaması.
Ben çok ciddi ve çoğu zaman soğuk, mesafeli duran bir ergendim.
O zamanlar, yazın tatil köylerine giderdik ve akşamları seyircilerin yani tatilcilerin de katıldığı animasyonlar düzenlerlerdi. Koca koca, kelli felli adamlar (muhtemelen şimdi, yaşıtlarım), sahneye çıkıp yumurta yeme yarışması, çuvalla zıplama yarışması gibi şeylere katılır, kahkahalarla gülüp eğlenirlerdi. O zamanki bakış açımla bunları çok zevzekçe bulurdum. Olgun bir yetişkinin bu sulu şakaların nesiyle bu kadar eğlendiğini anlamazdım, benim oyum kenarda sessizce kitap okuyan amcalardan, havuzda şapkasını çıkarmadan usulca yüzen teyzelerden yanaydı.
Fakat zamanla, bunun benim içten içe kıskandığım bir durum olduğunu anladım. Durup dururken zaten mutlu olabilmek, o gün önüne ne gelirse onunla hayatın tadını çıkarıp, onun içine dalabilmek o zamanlar benim için çok uzak bir beceriydi. Ben de onlar gibi olmak isterdim.
Tatil köyleri benim gibi kendi dünyasında yaşamaktan ve sessizlikten hoşlanan biri için hayatın aşırı hızlı aktığı yerlerdi, hiçbir zaman kendimi oralara ait hissetmez, oralarda ortamı gözlemleyen ciddi ve mesafeli kişi olmaya daha yakın dururdum. Bu sulu yetişkin eğlenceleri, benim için uzaktan biraz gıptayla, biraz şaşkınlıkla izlediğim bir şovdu.
Fakat bir akşam, gerçek anlamda gıptayla bakacağım bir tatil köyü mutluluğu gördüm. Sessiz bir gözlemci olarak tutkun olduğum şeylerden biri, birbirine aşkla bakan çiftlerdi. Çok nadir oldukları için, yakaladığımda onları izlemeye, gözlemlemeye bayılırdım.
Bir akşam havuz başında, otel müziği diyeceğimiz, Besame Mucho ve türevlerinin çalındığı, klişe bir canlı müzik etkinliği vardı. Havuz başındaki masalardan birinde – yanımızdaki masada – oturan çok kilolu, uzun boylu, iri yarı bir adam, yanındaki aşırı güzel, sarışın uzun saçlı, mavi gözlü, upuzun boylu kadına dansa kalkmayı teklif etti.
Adamın gözlerinin içi gülüyor, müthiş mutlu bir enerji yayıyordu. Kadın da aynı enerjiyle, kocaman bir gülümsemeyle adamın elini tuttu ve dans etmeye başladılar. Birbirilerine bakışları, coşkuları bulaşıcıydı ve kendimi onların arasındaki enerjiyi gözlemlemekten alıkoyamıyordum.
Herhalde, dedim, bu otelde tanıştılar ve birbirilerine âşık oldular; bunun heyecanını yaşıyorlar. Çünkü etrafta benzer yaştaki diğer çiftlere bakılırsa, evliliğin bilmem kaçıncı yılında, bilmem kaçıncı kez gelinen sıradan bir tatil köyünde sıradan bir akşamda, bu kadar mutlu olunacak bir şey yoktu. Diğerleri ancak idare ediyor gibiydi. Dans etmiyor, büyük ihtimal müziğe de dikkat kesilmiyor, önlerindeki kokteylleri bilinçsizce hüpletiyorlardı.
Birkaç şarkı sonra favori çiftim masaya döndü, adam kadının sandalyesini çekerek onu yerine oturttu, sonra kendisi karşısına geçti. Oscar’larını teslim aldıkları sahneden inmiş gibi bir mutlulukla birbirilerine bakarak sohbet etmeye devam ettiler.
Kafamda yazdığım bu tatil aşkı hikayesine müthiş inanmıştım ki, birazdan çiftimizin yanına koşarak, terli bir erkek çocuğu geldi. 9-10 yaşlarında olmalıydı. Bir sandalye çekip, oturdu. Kumral, uzun saçlı, atletik yapılı bir çocuktu ve onların çocuğu olduğuna emin olmak için anne babasını bir daha incelemeye koyulmuştum ki, bir tane daha geldi. Bu seferki sarışın, 6-7 yaşlarında bir erkek çocuğuydu. O da bir sandalye çekip masaya dahil oldu. Arkalarından ise, aynı yaşlarda ve son gelen çocuğa müthiş benzeyen, belli ki onun ikizi olan bir sarışın kız çocuğu geliverdi, bir sandalye de o çekti. Gülümsemeler iki iken beş oldu ve üç çocuklu olduklarına acayip şaşırdığım, biraz önce yeni bir aşk hikayesi olarak kodladığım çiftimiz ailecek bir şeyler içip sohbet etmeye başladılar.
--
Ofiste, sitede, metroda, çocuk parkında: Zaten Mutlu’lar her yerde
Bugün bu konseptin sadece aşk ve evlilik değil, komşuluk, iş arkadaşlığı gibi farklı ortamlarda da müthiş geçerli olduğunu biliyorum. Zaten mutlu bir anneyle arkadaşlık etmek, zaten mutlu bir patronla çalışmak, zaten mutlu bir garsondan hizmet almak, zaten mutlu bir öğrenciye ders anlatmak, zaten mutlu bir iş arkadaşıyla zorlu bir projeyi tamamlamak hayattaki en büyük lüksler. Neden biliyor musunuz?
Zaten mutlu birinin hayatınıza getireceği iki dev lüks var.
Birincisi, mutlu olmak için sizden bir şey beklemiyor. O zaten mutlu, ve siz onun mutlu trenine, karşılaştığınız yerden biniyorsunuz. Bu beklentisizlik, insanın omuzlarından müthiş bir yük alıyor.
İkincisi, zaten mutlu bir insanın yaydığı enerji paha biçilemez. Girdiği ortamı aydınlatıyor, sanki bir az önce bir mucize gerçekleşmiş gibi gülümsüyor, kendiyle ve hayatla barışık oluşunun ahengi parıl parıl parlıyor.
Bazen birilerini çok sevdiğimiz için, onları bataklıktan çıkarmayı çaktırmadan kendimize misyon ediniyoruz. Onu daha mutlu edebilmek için çırpınabiliyoruz. Ama eğer resimdeki zaten mutlu kişi sizseniz, kendi enerjinizle karşınızdakini ne kadar değiştirebileceğiniz konuşunda gerçekçi olmayı öğrenmeniz gerekiyor. Zaten mutlu olmanın en büyük özelliği, koşulsuzluğu. Zaten mutlu olanlar, dün iyi bir şey olduğu, veya iki ay önce hiç kötü bir şey olmadığı için zaten mutlu değiller. Hayatı iniş çıkışlarıyla kabul ettikleri, hayatta iyi ve kötü zamanların el ele gittiğini bildikleri ve olan bitenin kendi mutlu hallerini etkilememesini sağladıkları için zaten mutlular.
Böyle bakınca, zaten mutlular için bahaneler solda sıfır kalıyor.
Mutlaka siz de yaşamışsınızdır, zaten mutlu olan ve enerjisi müthiş bulaşıcı biriyle tanışıp sonra zorluklarla dolu hikayesini dinlemek sarsıcı bir deneyimdir. Size, zaten mutlu olmanın koşullardan çok ama çok bağımsız olduğunu hatırlatır.
Sevgili Ayşe Bilge Selçuk hocam, Psikolojik Sağlamlık kitabında, Hayat Güzeldir filmini örnekler. O zor koşulda dayanmayı kolaylaştırmak için çocuğuna oyun haline getiren bir baba, kuşkusuz zaten mutlu biridir. Zaten mutlu olmak, psikolojik sağlamlık pratiklerini hayatının baş tacı yapmış biri için mümkündür, çünkü hayatın kimi zaman zor olacağı ama bunun yıkıcı olmayabileceği ön kabulünü beraberinde getirir.
Bu yazının kıssadan hissesi, hayatınızı zaten mutlu kişilerle doldurun, öyle olmayanlara sırtınızı çevirin, eğer zaten mutlu olmayan bir eşiniz varsa boşayıverin ve zaten mutlu komşularla dolu bir site arayın, değil elbette.
Ama şu;
Zaten mutlu insanlar nadirler ve hayatınıza sihirli bir değnek gibi değebilirler.
Onları bulduğunuzda fark edin ve daha önce onları “Eh şanslı tabii, benim de böyle işim / eşim / param / evim vb. olsa ben de….” hikayeleriyle yaftaladıysanız, kendinize onların mutluluğunun bunların ötesinde bir tutum olduğunu itiraf edin. Onlardan ne öğrenebileceğinize bakın.
Ben yıllarca tam olarak bunu yaptım. O ciddi küçük kız çocuğu olarak hep gözlemledim. Ben donuk ve soğuk dururken, birileri bana durmadan “Sen niye konuşmuyorsun? Sen niye katılmıyorsun? Ne kadar çekingensin!” derken aslında durmadan gözlemleyerek ben de o enerjik, mutlu, hayatın tadını doyasıya çıkaran, zaten mutlu kitleden biri olmak için var gücümle çalışıyordum.
Geçen ay uzun süre önce bir tatil köyünde tatil yaptım. Dilini bilmediğim bir spor hocasının spor dersinde, onunla aynı dili konuşan 50 kişiyle bir havuzun içinde spor dersine katıldım.
Hoca espri yaptığında tüm kitle gülüyordu, onlar gülünce ben de güldüm. Sağımda duran kadın ve solumda duran adam, dili bilmeyip ortama uymak için güldüğümü anladı, anladığı için bana daha bir şefkatle gülümsedi. 45 dakika boyunca onunla bununla gülümseşerek, arada bir anlamadığım esprilere sosyal uyum kahkahaları patlatarak yaptım spor derslerini. Bir baktım, sahnede yumurta yeme yarışı yapan kel amcalar kadar değilim belki ama, o küçük, ciddi ve o zaman olsa “Ben bu derse katılmam, Almanca konuşuyorlar” diyecek; katılsa dahi kimseyle göz göze gelmeyip ciddi ciddi duracak Gözde’den çok uzaktayım.
İnsan kendi üzerinde çalışarak değişebiliyor, ve kendimden biliyorum ki hayata soğuk, mesafeli, ciddi bakmak yerine zaten mutlu şekilde bakmak da öğrenilebiliyor.
Zaten mutlu olmak veya enerjisi düşük olmak, üzerimize yapıştırılan ömürlük bir etiket değil. Spor gibi, düzenli çalışma istiyor. Ve bir kez zaten mutlu bir bakış açısının nasıl bir şey olduğunu deneyimlerseniz, etrafınızda bahaneler üreten herkes için dileğiniz teke düşüyor: Umarım bir gün koşulların solda sıfır olduğunu anlar ve o da bir zaten mutlu olur.
Konu koşullar ve mutluluk olunca, Mümin Sekman’ın Rağmenciler kitabında sevdiğim bir soru var, onunla bitirmek istiyorum:
Başarısına hayran olduğunuz insan, sizin şartlarınızda doğsa neler yapabilirdi?
Şimdi soruyu, yazımızın konusuna uyarlayacağım:
Mutluluğuna hayran olduğunuz bir insan (mesela karısını dansa kaldıran iri yarı adam), sizin bugünkü şartlarınızda yaşasa zaten mutlu biri olmak için neler yapabilirdi?
Çok güzel bir yazı olmuş emeğinize sağlık. Hayata doğru pencereden bakabilme yetisi, insan yaşamını değiştiren çok kıymetli bir zenginlik sağlıyor. Benim ve çoğumuzun unuttuğu mutluluğun aslında nasıl da dibimizde olduğu gerçeğini, hayat akışında ıskalayıp geçmiş olmak insanı hüzünlendiriyor. Umarım; nerede ne zaman sonlanacağını bilmediğimiz bu ömrümüzü daha çok mutlu ve güzel insanlarla geçiririz. 🙏🏻
Yazıyı çok beğenip haklı bulmakta birlikte , kızdığım recetemsi yazılar gibi bir rahatsız edici tarafı var , dışardan çok mutlu gorunenler iki dakika sonra dünyanın en söylenen çifti çıkabilirler ve sadece uzaktan bakarken bir şeyi idealize edebiliriz gibi düşünceler dolaştı aklımda
Zamanında mutsuz olmuş ve sonrasında mutlu ve umutlu olmayı seçmiş insan diyebilir miyiz ve yine çoğu zaman mutsuz olacak , yani yaşa mutluluk kelimesi bir kulağı tirmaliyor , mutluluk anlık degil midir ? Tüm hayat boyu yıllarca mutlu yaşamış görünen çiftler , tüm insanlık için ideal recete midir ?
Victor frank der ya , insanın ideal normal halinde sizin küçük bir çocukken olduğunuz gibi merak ve hafif bir stres vardır der, hareket kabiliyetini ve üretimi sağlayan , neyse çok düşündurdu yazı , bir seyleri idealize ettiği kanaldan beni,
Çok hayat dolu neşeli ve bir o kadar da her zaman mutsuzlukları olan bir insan olarak , sürekli zaten mutluyum kafası biraz ne bileyim ;)
Şintoizm ‘de ne güzel , neysek oyuz , hem mutlu , hem mutsuz , hem uyumlu , hem uyumsuz , tüm bu muğlaklıklar içinde bazen çok umutlu ama bazen çokça da umutsuz …