Umut etme, hareket et
Kendi genç halinizle karşılaşsanız ona ne söylerdiniz?
Bu soruya bavul dolusu cevabımız var her alanda.
Hele konu kaçırdığımız fırsatlar, ıskaladığımız hayaller olduğunda.
Kitabımın yayınlanmasından yani bir zamanlar o genç kızın odasında oturup kurduğu büyük hayalin gerçekleşmesinden bu yana geçen 5 ayın sonunda, benim de elbette ona söyleyeceğim bir şey var. Tek bir şey: Umut etme, hareket et!
Gayet direkt ve anlaşılır bir öğüt, değil mi?
Ama biz okumayı, bol bol düşünmeyi sevenler için bir o kadar zor ve çetrefilli.
“Hele bir hazır olayım” ömründen mezun olmak
Lemony Snicket, “Hazır olmayı beklersek, ömrümüzün sonuna kadar bekleriz.” diyor.
Derin düşüncelere dalmayanlar için hemen harekete geçmeye teşvik edecek bir söz olabilir. Ancak bizim için değil.
Biz çok okuyan ve bol düşünenler için, “hazır olmak” ütopyası bir tuzak.
Bir konuya girişmeden önce daima okunacak daha fazla kaynak, edinilecek daha fazla bilgi var.
Gereğinden fazla mütevazıysanız ve üstelik kendinize inancınız da pek yoksa, daima sahnede olan sizden daha iyi birileri var – ve onların yerini almak, yeterince bilgi sahibi olmadan sizin haddiniz değil.
Ben yıllarca hayalimi su yüzüne çıkarmak için kenarda, doğru zamanı bekleyenlerden oldum. Genellikle uzun süre doğru zamanı beklemiş olanlar, sonunda bir şey ortaya çıkardıklarında “20 yıl hazırlığın ürünü” der, kendilerine mantıklı ve gurur duyulacak bir açıklama bulurlar.
Benim için ise yıllar sonra umut etmekten hareket etmeye geçmek bambaşka bir farkındalık doğurdu.
Hayatımızın her alanındaki fırsatların gözümüzün içine bakıp bizden tek bir hareket beklemekte olduğunu gördüm.
Umut değil, hayal değil, sadece sıradan bir hareket.
Bir hayali kafamızda büyüttüğümüzde, onun için atılacak ilk adımın büyülü, tılsımlı olması gerektiği konusunda yanlış bir fantezi geliştiriyoruz. Oysa öyle değil. Büyük hayallerin gerçeğe dönüşmek için sıradan adımlara ihtiyaçları var.
Kafamızı ve kalbimizi yıllardır işgal eden bir hayalin gerçeğe dönme yolu, romantik müzikler ve mumlarla kaplı değil. Aksine, son derece sıkıcı ve duygusuz bir proje yönetim sürecine benziyor – benzemeli de. Bu bakış açısı süreci daha az değerli yapmıyor, aksine hayallerimizin tamamının ne kadar gerçeğe dönüştürülebilir olduğunu gösteriyor.
Sürekli kafasının içinde umut etmekle meşgul bir romantik için, hayalini hayata geçirmenin tek yolunun “gerekeni, düzenli olarak yılmadan yapmak” olduğunu duymak kalp kırıcıdır.
Benim için de öyleydi.
Eğer Atomik Alışkanlıklar’ı okumuş olmasam ve ardından, beni kitap yazmanın romantik değil gerçekçi ve somut adımlarıyla uzun süre yolda tutacak sevgili editörümü bulmasam bugün bir kitap yayınlamış olmazdım.
Hayalperest bir çocuk olarak, özellikle sanat alanında birçok hayalim oldu. Tiyatrocu olmak istedim, şarkıcı olmak istedim, kitap yazmak istedim. Hepsi için stratejim umut etmekten ibaretti.
Eğer bir arzum ve yeteneğim varsa bir gün birinin mutlaka beni bulacağını düşünüyordum, şimdi ise asla böyle olmayacağını biliyorum.
O yüzden kendi genç halimle şimdi karşılaşsam ona, ne kadar antipatik bir orta yaşlı gibi görüneceğime aldırmada şunu söylerdim:
Umut etme, hareket et.
Hayalini dekompoze et, yapılması gerekenleri takvime dök.
Sonra da yap.
Bunu yaparsan hayalin büyük ihtimalle gerçek olacak.
Ama olmasa bile, eğer bunu yapmazsan – odanda oturup umut etmeye devam edersen gerçek olmayacağı kesin.
Kısaca, umut etmekle zaman kaybetme, ilk hareketini planlamakla fazla zaman öldürme ve hareket et.
Yazlık gardırop yapar gibi, umut detoksu
Ve bu sürece bir kez girdiğinizde şunu fark ediyorsunuz.
Evet, umutları gerçeğe dönüştürmek için hareket etmek gerek.
Fakat hareket edecek zamanımız ve enerjimiz kısıtlı. Bu nedenle hangi umutların peşinden gidileceğini iyi planlamak gerek.
Çünkü hepsinin aynı anda peşinden gitmek imkânsız.
Her bir umudun, gerçeklikte yer bulmak için sağlam bir hareket setine ihtiyaç duyduğunu kabullendiğinizde, umutlarınızı elemeye tabi tutmanız gerekecek.
Gardırop düzenleme gurularının şu basit önerisini faydalı buluyorum:
“6 aydır giymediyseniz, dolabınızdan çıkarın.”
Bu görüş, eğer bir kıyafeti 6 ay hiç giymediyseniz zaten bir daha hiç giymeyeceğinizi savunuyor. Dolayısıyla, çıkarın dolabınızdan, birine verin ya da satın diyor.
Umutlar için de aynı durum geçerli.
Gerçeğe dönüşmesini umduklarımızı da bu teste tabi tutmak gerektiğini düşünüyorum.
Çünkü tutmadığımızda, zihnimizde ve kalbimizde onlarca farklı konu “Bunu çok istiyorum ama henüz ilgilenemedim.” kutucuğunda bizi meşgul etmeye devam ediyor. Üstelik durmadan “istediklerimin hiçbirini yapamıyorum” mesajını bize sinsice veriyor.
Varsa bir hayaliniz, gerçeğe dönmesini umduğunuz, ona “6 ay kuralı”nı uygulamak faydalı.
Evet kalbinizin en kıymetli köşesine koydunuz, onunla ilgili neler neler umdunuz ama hiç harekete geçtiniz mi? En ufak bir hareket bile?
Mesela işi bırakıp tiyatrocu olmayı hayal ediyorsanız, bir adet oyun izlediniz mi son 6 ayda?
Bir kitap yazmak istiyorsanız, birkaç satır da olsun yazdınız mı? Yoksa hiç “vakit olmadı” mı?
6 ay kuralıyla umutları elerken yapılabilecek iki şey var:
6 aydır onunla ilgili bir şey yapmadıysanız, eleyin.
Ya da elemek istemiyorsanız, hemen şimdi bugün bir şey yapın, harekete bugün geçin.
Bu detoks bittiğinde aklınız ve kalbinizde sahiden umut etmekten hareket etmeye terfi ettireceğiniz konular kalır.
Umutları birkaç veya tek adede indirmek sizi rahatlatır, daha iyi konsantre olmanızı sağlar. Umut halindeyken kolay gözükenler hareket kutucuğuna girince birden
Elinizde ne kaldı? Sahiden harekete geçecek, uğrunda büyük bir emek – zaman – enerji harcayacak o büyük “umut”unuz nedir?