O, genç gözleri, antika bir kalbi ve güzel bir zihni olan yaşlı bir ruh.
Nicole Lyons
18 yaşındaydım. Bir arkadaşımızın bizden on yaş büyük ablasının da masada olduğu bir yemeğe gitmiştik, fasıl müziği olan bir restorandı. Fakat müzik eğlenceli, şen şakrak fasıl şarkılarıyla değil, ağır bir repertuvarla başladı.
Gözlerim parladı benim, başladım hepsine bir bir eşlik etmeye.
Sevmekten kim usanır… Benzemez kimse sana… Ben seni unutmak için sevmedim…
İlkokulda da böyleydi, en sevdiğim müzikler annemin dinledikleriydi. En sevdiğin şarkın ne? diye sorulduğunda, Yeni Türkü – Yedikule diye cevap verdim uzun bir süre – ki yaşım iki basamaklı bile değildi o zaman.
O yemek sofrasında, tüm Türk Sanat Müziği şarkılarını ezbere bilmem bir yana, bir de hepsine aşkla eşlik etmeme çok şaşıran arkadaşımızın ablası, ‘Gözde yahu, senin ruhun 80 yaşında!’ dedi. İlk kez o sofrada girdi bu düşünce aklıma. Sonra bir bir, ruhumun ne kadar yaşlı zevkleri olduğunu fark etmeye başladım.
“Yaşlı Ruh” diye bir terim olduğunu ise çok sonra keşfettim.
Yaşlı bir ruha sahip olmak, şu özelliklerle tanımlanıyor;
Bu dünyayı dışarıdan izleyen bir seyirci gibi hissedersiniz,
Yaşadığınız dünyaya ya da döneme ait değilmiş gibi hissedersiniz,
Dünyevi başarıların ötesinde manevi tatminler ararsınız,
Yaşınızdan –epey- büyük kişilerle daha iyi anlaşırsınız,
Spiritüel konulara ilgi duyarsınız,
Kişisel farkındalığınız yüksektir ve büyük ihtimalle bir içe dönüksünüzdür,
Çocukken bulunduğunuz ortamlara uyum sağlamakta zorlanmışsınızdır,
Grup içinde genellikle koruyup kollayan, tavsiye veren kişi siz olursunuz
Empati konusunda iyisinizdir,
Kendinizi gerçekleştirmek ve dünyaya katkı sağlamak sizin için önemlidir,
Yüksek duyarlılığa sahipsinizdir.
Psikoloji alanında yaşlı ruhlardan bahsettiğimizde, doğuştan kendi yaşının çok üzerinde bilgeliğe sahip bireylerden bahsediyoruz. Pek çok insan yaşlı ruhlara karşı çekim hisseder. Bunun sebebi onların yaydığı büyüleyici ve güven verici huzur ve içsel güç duygusudur.
Carla Maria Manly
Tıpkı içe dönüklük terimiyle ilk tanıştığımda yaşadığım yalnız olmama ve hayatımdaki birçok parçayı anlamlandırma duygusu gibi, yaşlı ruh terimiyle karşılaşmak da bende aynı rahatlama duygusunu yaratmıştı.
Çocukken büyülendiğim yerler çay saatinde piyano çalınan otel lobileri, büyülendiğim filmler hep yaşça büyük insanların oynadığı filmler, dinlediğim müzikler ise – bu kısmı yazının başından biliyorsunuz- genelde yaşça büyük kişilerin sevdikleriydi. Anneannemle aynı müzik zevkine sahiptik, anneannemin “Ben en çok klasik batı müziği severim.” diye tabir ettiği o sakin, dingin müzikler benim de hep favorim olmuştu. Ama özellikle çok sevdiğim ve bir ergenden onun favori şarkıcısı olmasını beklemeyeceğiniz bir sanatçı vardı: Barbra Streisand.
Barbra Streisand’ın sesi beni sanki hep ait olduğum daha naif, sakin, dingin dünyaya davet ediyordu, bu yüzden benim için yeri bambaşkaydı.
Bir gün, 15 yaşındayken, herhalde 15 yaşında birçok gencin hayali olacak şekilde, çok popüler bir etkinlikte, çok ünlü kişilerle ufak bir görev yapmam için babam bir organizasyon yaptı. Etkinliğin ev sahibi babamın arkadaşıydı ve bu görevin benim gibi çekingen birinin kabuğunu kırmasına yardımcı olacağını düşündüler herhalde.
Hayatımda sosyal bir görev yapmakla ilgili en üst seviyede gerildiğim anım sanırım budur. Çok kalabalık bir ortam, kimseyi tanımadığım, çok V.I.P kişilerle birebir iletişim kuram gereken durumlar, üstelik tüm bunları yaparken de Fransızca konuşmak. Ne kadar da havalı gözüktü böyle anlatınca, oysa benim için dev bir kâbustu. O gün yarım yamalak yaptığım ve çoğunu da yapamayıp kaçtığım bu görevin sonunda kendimi otel odasına attığımda hayatımda yaşadığım en fena baş ağrısını yaşıyordum. Kendimi kurtarmanın ise bildiğim tek yolu, odaya girip bangır bangır Barbra Streisand açmaktı. Müziği açıp, kendimi yatağa atıp gözlerimi kapadım. Ağlamaya başladım.
(Türkçesi aşağıda.)
No more talk of darkness
Forget these wide-eyed fears
I'm here
Nothing can harm you
My words will warm and calm you
Let me be your freedom
Let daylight dry your tears
I'm here
With you, beside you
To guard you and to guide you
Then say you love me every winter morning
Turn my head with talk of summertime
Say you need me with you now and always
Promise me that all you say is true
That's all I ask of you
***
Artık karanlıktan bahsetmek yok.
O gözlerini fal taşı gibi açtıran korkuları unut…
Buradayım,
Hiçbir şey sana zarar veremez.
Sözlerim seni ısıtacak ver sakinleştirecek.
Özgürlüğün olmama izin ver,
Gün ışığının gözyaşlarını kurutmasına izin ver.
Seni korumak ve sana rehberlik etmek için buradayım, yanındayım.
Kış sabahlarında beni sevdiğini söyle,
Yazdan bahsederek başımı döndür.
Şimdi ve daima yanında olmamı istediğini söyle,
Ve söylediğin her şeyin doğru olduğuna söz ver.
Senden tek isteğim bu…
Şarkı devam ederken ayağa kalktım, otel odasının penceresinden dışarı baktım. Bulunduğum ortamın, gençlik ve dünyevi olan her şey kokan ortamın benden gezegenler kadar uzak olduğunu düşündüm. Ben tam olarak o anda olduğum yere aittim, sakin, dingin, huzurlu ve kesinlikle, -yaşlı-.
O gün; olduğum kişi gibi kalarak, bu dingin zevki duyumsayarak yaşayabileceğim bir yetişkin hayatı kurabilmeyi hayal ettim. Bu denli hareketli bir dünyada mümkün müydü böyle bir şey? Henüz bilmiyordum.
Nedense yaşlı ruhuma çok hitap eden yer hep oteller oldu. Bir başka otelde bir gün, iskelenin ucunda birbirlerine sarılan 50’li yaşlarda bir çift görmüştüm. Birbirlerine bakışları dikkatimi çekmişti, “Ah” demiştim, “İşte hayalimdeki ilişki.” Bulunduğum yaşları hızlı hızlı ileri sarıp ruhumun olduğu yaşta bir yaşam için ehliyete kavuşmak istiyordum.
İçinde bin yaşında olan güzel bir şey var. Şiirlere sığamayacak kadar yaşlı. Herkes tarafından sevilmek için fazla yaşlı, sadece seçilmiş birkaç kişi tarafından derinden sevilmeye uygun.
Nikita Gill
Eğer buraya kadar başınızı sallayarak takip ettiyseniz, ne demek istediğimi iyi bilirsiniz.
Instagram’da bu yazı öncesi, o an dinlediğim şarkıyı paylaşıp, bu haftanın yazı konusu ‘yaşlı ruh olmak’ ile ilgili sizin anlatmak istediklerinizi iletmenizi istedim.
Harika mesajlar geldi;
“Etrafındakiler ‘ne biçim gençsin’ diye eleştiriyle karışık dalga geçince üzer insanı. ‘Aslında bence güzel bir şey!’ ile ‘Ben neden genç gibi yaşayamıyorum, bir şeyler mi kaçırıyorum?’ arasında mekik dokutur. Kendinin bu var oluşunu kabul etmek ve tadını çıkarmak için gerçekten de biraz yaşlanmak gerekir.’’
“Yaşlı ruh olmakla ilgili en net anım, doğum günlerimin anneannemin evinde, anneannemin doğum günü gibi kutlanmasını istiyor oluşumdu. Anneannemin doğum gününde arkadaşları gelince yaşanan o güzel sohbetler, çalan sakin müzikler, o evin huzurlu kokusu bana çok iyi gelirdi. Tabii bunu hiçbir zaman aileme söyleyemedim, talep edemedim ama palyaçoların, oyuncakların yoğun olduğu doğum günü kutlamalarımda ben içten içe hep bunu hayal ettim.”
“Ben yurt dışında üniversite okudum. Okuduğum okul küçük bir kasabadaydı ve ben okuldakiler yerine komşularımla arkadaş olmuştum. Emekli komşularıma yemeğe gitmek, onları ziyaret etmek en büyük keyfimdi. Hatta anne babam bir ara kendimden yaşça çok büyük bir sevgili mi buldum diye endişe etmişlerdi, neden bu insanlarla günlerimi geçirdiğimi anlayamıyorlardı.”
Bunun gibi mesajlar yüreğime öyle su serpti ki. Ne kadar konuşulmayan bir konu olduğunu fark ettim, genç bedenlerin içinde hapsolmuş yaşlı ruhlar olmanın.
Okuyucularımdan birinin dediği gibi, yaş almak yaşlı ruhlar için bir konfor, çünkü sonunda istekleriniz, zevkleriniz, yaptıklarınız sıra dışı görünmemeye başlıyor. Tek başıma otel lobilerine çay saatlerine gizli gizli gitmek hala benim küçük gizli zevkim ve hala çoğu yaşıtıma göre garip, ama yaş ilerledikçe hesap verme, anlatma, açıklama dürtüsü de azaldığından daha konforlu hissediyorum.
Kendi yaşlı sığınaklarım, yaşlı zevklerim, yaşlı arkadaşlarım, hayran olduğum yaşlı ünlüler halen benim en kıymetlilerim.
Sizi şu soruyla baş başa bırakacağım:
harikasın