Yazarlık, Yaş Almak, Evini Bulmak: 2023’ten ne öğrendim?
Daha önce 2018 ve 2022 sonunda, bu başlık formatında iki yazı yazmıştım.
Girişimcilik, Hamilelik, Özgürlük: 2018’den ne öğrendim?
Doğru Karar, Yanlış Karar, Gerçekleşen Hayal: 2022’den ne öğrendim?
Aslına bakarsanız, bu yazıları blogdaki diğer yazılarımdan farklı olarak birer açık günlük gibi düşünebilirsiniz.
Herkesin kendi için bu yıl değerlendirmesini yapmasını ve işi basitleştirmek için bu “Yılı özetleyen üç kelime” metoduyla yapmasını şiddetle öneriyorum.
Neden biliyor musunuz? Geri dönüp okumak, parçaları birleştirmek için harika oluyor. Bir de ben yukarıdaki iki yazıyı okurken, bir yandan anılarıma dönerken bir yandan “Ah canım, kim bu bunları dert edinen kız?”, “Vah vah, ne kadar da safmışsın…”, “Helal olsun bunu nasıl kotarmışım!” gibi tepkiler verdim kendime. Eğer daha önce bir yıl değerlendirmesi yazısı yazmadıysanız, yaşatacağı bu farkındalıklar için siz de ilkini 2023 sonunda yazmaya var mısınız? Bu yazıyı yazmadan önce, Instagram’da, “Sizin için 2023’ü tanımlayan üç kelime nedir?” diye sordum ve sizden gelen yanıtları da aşağıda yazının sonunda paylaşacağım. Hazırsanız, artık başlayalım.
Yazarlık
Kabul edilmiş dualar ürkütücüdür, sorumluluk demektir.
Julia Cameron / Sanatçının Yolu
2023’e benim için damga vuran en büyük konu kuşkusuz yazarlık oldu. 2023 biterken, kitabı ülkenin en köklü yayınevlerinden birinden yayınlanmış bir yazar olduğumu söylemek içimdeki çocuğun koltuklarını kabartıyor.
Bu yolculuğun, yani yayınlanmış bir yazar olmanın bana çok önemli öğretileri oldu. Zira, ilk kitabımı 37 yaşımda yayınlamış olsam da yazmak benim için elimin ilk kalem tuttuğu 6-7 yaşlarımdan beri en büyük tutkuydu.
Herkesin hayatta, bir başkasına çok kolay, saçma hatta absürt gelecek bir engelden kendi içinde atlamak için büyük savaş verdiğini düşünüyorum. Kiminin fark etmeden on yaşında geçiverdiği dereyi; kimi yıllar boyu geçemiyor, sırf o ilk paçayı sıvayacak cesareti bir türlü bulamadığı için.
Benim için sanat hep böyle bir konu oldu. Sanat derken içine yazmayı, müziği, tiyatroyu dahil ediyorum. Bariz bir sanat tutkusuna doğuştan sahip bir çocuktum. Fakat gerek kendi karakterim gerek çevrenin yönlendirmeleriyle, sanatla ilişkimi hep ben onun platonik aşığı olacak şekilde kurdum.
Çocukken tüm günlerimi evde şarkı söyleyerek, yazılar yazarak, taklitler yaparak geçirsem de içten içe zaten bunların herkesin yapmak istediği şeyler olduğunu, hayalperest olan benim bir noktada büyüyüp bu tutkularıma rağmen gerçek bir işe girmem gerekeceğini düşünürdüm.
İçimdeki bariz tutkuya karşın, kendime sanatın hiçbir alanında söz söyleyecek alan açmamak; sanatla ilgili tüm tutkularımı içime gömüp onlar yokmuş gibi davranmak, benim hayatıma damga vuran bir temadır. Bir yandan klişedir, çünkü bunu yaşayan çoktur: Kâh utangaçlık, kâh ailesinin sanata karşı yüreklendirmemesi sebebiyle içindeki sanat aşkını kalbine gömüp yok sayan, sanatla hiç ilgisi olmayan biriymiş gibi yaşayan nice kişi var.
Ancak benim onlarla ayrışmaya başladığım bir yer olduğunu, yaş aldıkça fark ettim (ki bu da birazdan bizi ikinci başlığa götürecek.)
Ben hiç bırakmadım sanatı. Çoğu insan, peşinden gitmediği bir hayaliyle, yetişkinliğin ilk yıllarında el sıkışıp vedalaşır ve seçtiği diğer yolda yürümeye devam eder. Kimliğini o yeni yol üstüne kurar, kalbine gömdüğü çocukluk hayalini ise “çocukluk hayali” olarak etiketleyip içindeki ardiyenin en arka rafına kaldırır.
Benim için, konu hiç böyle olmadı. Hiçbir şey yapmasam da tüm şarkılarımı kendime söylesem, tüm yazılarımı kendime yazsam da 20 yıldır hayallerimi hiç kavanozlayıp, etiketleyip tozlu raflara kaldırmayı düşünmedim. Bir şekilde hep, zamanının geleceğini düşünüyordum. Hayallerimi terk etmiş gibi hissetmiyordum, sessizce onların içimdeki korkulara galip gelip su yüzüne çıkacağı günleri bekliyordum.
İşte 2023’te ilk kitabımı raflarda görmek, bu yüzden benim için devrimdi. Bu benim için, içimdeki sanatçıya ilk kez yol açmış olmanın gururuydu. Tozlanmasına, paslanmasına hiç izin vermediğim bir hayalin sonunda umduğum gibi gün yüzüne çıkışıydı.
Peki kendimi bildim bileli yazan biri olarak 37 yaşında ilk kitabımı yayınlamaktan ne öğrendim?
Yaratıcı işlerle ilgili hayallerin en zor kısmının, içinde sanat üreten o naif, yumuşak tarafla; kalkıp onu dış dünyada var etmesi, tanıtması, onun için savaşması gereken güçlü ve gerçekçi yanını uzlaştırmak olduğunu öğrendim.
Dışadönükler için bunun daha kolay olduğunu düşünüyorum, zira bir şarkın varsa ve çıkıp onu söylüyorsan, erken yaşlarda keşfedilmen, kendi sanat yoluna girmen daha kolay.
Ama bir içedönük olmak bu konuda ciddi bir tezat. Bu kitabı yayınlama yolunu yürümüş olmaktaki en büyük mutluluğum, hayatımda ilk kez bu iki yanımı uzlaştırma pratiğini yaşayıp başarıyla tamamlamış olmak. Bunu nasıl yaptığımın da sağlam bir yol haritası var – hiçbir şey tesadüfi olmadı. Bir gün bu deneyimi aktaracağım bir içerik / eğitim oluşturmak istiyorum.
Kitap yazım sürecinde verdiğim en doğru karar, bu yolu yalnız yürümeyeceğime, yoksa içimdeki şeytanın beni mutlaka yarı yolda dürtüp pes ettireceğine inanmam ve bu yüzden, eski karanlıklarıma düşmemek için yola en başta bir yoldaşla çıkmamdı. Yazar koçluğumu ve editörlüğümü yapan sevgili Serda yanımda yürümese, ben onu sürecin başından koluma takmasam, bu yol yürünemezdi biliyorum. Pes etmeye yaklaştığım her an, bu yolculukta tek başıma olmadığımı bilmek benim için devrim niteliğindeydi. Ben insan severim, insan (tabii, doğru insan) bana enerji verir, güç verir, insanlar arasında oluşan sinerjinin gücüne inanırım. Elbette her şeyin herkes için zamanı var, ama şimdi geri dönüp bakınca, yaratıcılık yollarındaki en büyük keşkem, küçük yaşlarda da aynı “yardım alma” hakkımı kullanmayı akıl etmemiş olmamdır. Yardım almaya çoğumuz kapalıyız, ancak bedeli çok ağır. Halbuki doya doya “Ben tek başıma yapamam – çekinirim / vazgeçerim / bırakırım / korkarım AMA yanımda doğru kişi olursa yolum açılır.” diyebilmek, insanın hayatını değiştirebiliyormuş bunu öğrendim.
Yaratıcı işler de birer iştir. Bir iş sırf yaratıcı olduğu için, iş hayatından tanıdığımız operasyonel süreçlerden muaf değil. Her işin -meli / -malı ları, sıkıcı ama elzem noktaları var.
Yaratıcılıkla ilgili hayallerimde, tüm senaryonun hayal dünyasında geçeceğine dair yanlış bir hayal kurduğumu anladım. Bir kitabın oluşmasında elbette en kritik kısım kelimelerin kâğıda dökülmesi; fakat öncesi ve sonrasında yapılması gereken son derece sıkıcı ve işin yaratıcı yanından tamamen bağımsız şeyler var. Yaratıcılığı bir iş olarak ele almanın, hayal kurup durmaktan bambaşka bir varoluş hali olduğunu fark ettim. Yaratıcı hayalimizin hayata geçtiğini görmek için, onunla hayal dünyasında ve gerçeklikte aynı yastığa baş koymaya evet dememiz gerekiyor.
Tıkanmış bir sanatçı olmanın, işi yapmaktan çok daha zor ve acı dolu olduğunu anımsamalıyım.
Julia Cameron / Sanatçının Yolu
Yaş almak
Küçük yaşta büyük sıçrama yapan her Mozart’a karşılık, yavaş yavaş yükselen ve geç çiçek açan birçok Bach vardır.
Adam Grant / Hidden Potential
Adam Grant’ın yeni kitabındaki bu sözü, Instagram’da kitaplardan paylaştığım sözler arasında en çok beğenilen ve kaydedilen oldu. Bu umuda ve bakış açısına benim kadar ihtiyacı olan çok kişi olduğunu fark ettim.
Yaş almanın nasıl bir perspektif değiştirici olduğunu, o yaşa gelmeden anlamanın imkânsız olduğunu fark ettim bu yıl.
Aslında geçen yıl, 36 yaşımda ilk sinyallerini aldığım orta yaş hali, bu yıl hayatıma iyice yerleşiverdi. Bu yepyeni perspektiften hayat tamamen “Kalan zamanlarım – ve bu zamanlarda yapmak istediklerim” bakış açısına dönüştü.
Daha gençken, hayatı sonsuzluk içinde yaşanıyor sanırken, bitiş çizgisi henüz flu olarak bile gözükmezken, vasatlığa, günleri çar çur etmeye, olduğumdan başka biri olmaya, başkalarının beklentilerini karşılamaya daha gönüllüydüm.
Bunlar normal görünüyordu. Fakat orta yaş psikolojisi bana, günlerimin kısıtlı olduğunu sert bir şekilde hatırlattı. Bunu hüzünlü değil, canlandırıcı bir hatırlatma olarak görüyorum. Eğer bir şey yapmak istiyorsan ya kalkıp yapman gerektiğini ya da yapmadan gömüleceğini idrak etmek, motive edicilerin en sağlamı.
Derli toplu evler, pişirilen güzel yemekler, giyinilen güzel kıyafetler hayatın ulvi amacı değilse, zamanımızın büyük kısmını büyük resimde bizim için fark yaratmayacak detaylara odaklanarak geçirmeye değer mi? Benim cevabım hayır oldu buna.
Bunun üzerine, kendimi bir çılgınlık denizine atmadım, hayır. Aşık Oldum’daki Şener Şen gibi bir günde saçlarımı boyatıp, renkli bir ceket alıp kendimi genç hissetmeye de çalışmadım. Ama daha çok kendim olmaya başladım, kendim olduğum için özür dilememeye, yapmayı gerçekten istediğim ve önemsediğim şeyler için mutlaka zaman bulmaya başladım.
Orta yaş benim için bahanesizlik demek oldu. Ve pişmanlık tabii var, ama Daniel Pink’in pişmanlıkla ilgili kitabında dediği gibi, pişmanlıktan alacağımız en iyi şey, bize değerlerimizi fark ettirmesi. Ben hep daha yaratıcı, daha sanat dolu bir hayat yaşamadığıma, sanatı hayatımın merkezine koymadığıma pişman oldum en çok. Bu bana neyi gösteriyor, sanat benim için listemin en başındaki değerlerden biridir. Ve bunu kabullenip hayatımı buna göre kurmazsam, pişmanlık devam eder. Kurarsam, kendi yörüngeme girmiş olurum – bunun için ise hiçbir yaş geç değildir.
Otuz yedi veya o civardaki yaşların sanatsal bir sessizliği veya dönüşümü sık sık beraberinde getirmesi karşısında hayrete düşmüştür.
Kieran Setiya / Orta Yaş Krizi
Evini Bulmak
Bu yıl beklenmedik bir şekilde, birdenbire taşındık. Bu benim doğup büyüdüğüm mahalleden ilk kez uzaklaşmam anlamına geldi. Fiziksel olarak son derece güzel bir yerdeyiz ama, aklım mahallemde kaldı. Şehrin içinde, insanların içinde olmadan, bir sitenin içinde olmak bana çok izole, fiktif bir yaşamın içinde hissettirdi. Evet yaşadığım yeri seviyorum, fakat hayır, burası benim evim değil.
2022’de kötü bir kariyer seçiminin ardından, bugün çalıştığım şirkete geçtiğimden beri bir şeyi çok net anladım: Aynı dili konuştuğumuz (kurumsal tabiriyle, kültürüne uygun olduğumuz) ve bunun aksine tamamen uzayda gibi hissettiğimiz şirketler var.
İlk girdiği işte, kendisinin kurumsal hayata uygun olmadığını düşünen gençlere çok söylediğim bir şey bu: Hepimizin tıpkı gerçek evi gibi, kariyer anlamında da evi var. Ev gibi hissettirmeyen, dokumun, dilimin tutmadığı bir yerde çalışmak benim için imkansızdı, büyük bir kabustu. Oysa aynı dili konuştuğun bir ortamda, insan evini bulmuş gibi hissediyor yeniden. Şükür ki bu duyguya aşinayım, en çok da ilk çalıştığım ajans Leo Burnett’ten. Sevdiğin şirketler, ev gibi hissettirir. Ev gibi hissettiren yerde de çiçek açarsın.
Kalbimin hiç ısınamadığı birkaç kişiyle tanıştım bu sene. Hepimize olur, bilirsiniz. Rasyonel olarak, rasyonel sebeplerle bu kişilerle bir ortak nokta bulmak, onları içten sevmek, onların enerjisiyle uyumlanmak için çaba gösterdim.
Fakat hep aynı ders tekrar pişip geldi önüme: Mekanlar, kültürler gibi insanlar da ikiye ayrılıyor: Ev gibi hissettirenler ve hissettirmeyenler. Bana evimden uzak, bilmediğim, tedirgin edici bir diyarda karanlıkta yürüyüşe çıkmışım gibi hissettiren kişilerle kuracağım güvensiz bağın ne bana ne onlara iyi gelmeyeceğini anladım.
İnsanları sevmek baki ama, herkes herkesin evi olamaz, bunu aklıma kazıdım. Bazıları ise daha yeni tanıştığımız anda eve gelmiş gibi hissettirirler, sıcacık yaparlar kalbimizi.
2023 bana hem fiziksel olarak ev hem de metafor olarak ev üzerinden iyi bir ders verdi: Önemli olan evin güzel mi, prestijli mi, büyük mü, herkesçe beğenilir mi olduğu değil, senin evin olup olmadığı. Nasıl her yol senin yolun değilse, her ev, her ortam, herkes de senin evin değil. Kendini evinde hissettiren, olman gereken yerde olduğunu hissettiren ortamlar ve kişiler senin için doğrular. Ve senin için nerenin ev olduğunu, nerenin olmadığını yalnız sen bilebilirsin, hissedebilirsin.
Ben bu yıldan cebimde, “Ben bir yazarım.” diyebilmeyi, hayatın ikinci yarısında hayatımın iplerini elime alma cesaretini ve gerçek evimin neresi olduğuna dair netliği götürüyorum.
Yazının başında da belirttiğim gibi, Instagram’da size bu yılı özetleyen üç kelimeyi sormuştum. İşte takipçilerimden aşağıdaki kelime öbekleri geldi. Birbirimize özde ne kadar benzediğimizin, farklı alt başlıklar altında olsa da hepimizin aynı temel kavramlar üzerinde gezinip durduğumuzun ne güzel bir göstergesi değil mi? Benim kendime yakın bulduğum başlıklar oldu, eminim sizin de olacaktır. Umarım bu yazı ve bu örneklerin ardından, şimdi oturup kendi 2023 yazınızı yazmaya vakit ayırır ve böylece kendinize 2024’e girerken harika bir ayna hediye etmiş olursunuz.
Anlama, Gelişme ve Sabır
Yıkım, Hayal Kırıklığı, Toparlanma
Hayal Kırıklığı, Bebek, Umut
Merkezimde Olmak, Anlayış, Kabul Vermek
Deprem, Seçim, Sanat
İstanbul, Yetişkinlik, İş
Boşanma, Özgürlük, Bulut
Aitlik Arayışı, Farkındalık, Duyarlılık
Esaret, Cesaret ve Özgürlük
Bırakmak, Sorumluluk, Yeni Dostluklar
Sorumluluk
Hayatı yanlış yaşadığını anlamak ve şok, Şaşkınlık, Sıkılmışlık
Sorumluluk, Saf Sevgi, Büyü(t)mek
Aile, Arkadaşlık, Bugün
Şimdiden harika bir 2024 olmasını diliyorum.
Birkaç ek not
Affedersiniz İçedönük’ü anlattığım video yayında
Affedersiniz İçedönük’ü bir videoda anlattım. Doğan Kitap ofisinde çektiğimiz videoda, kitabın içeriğinden, kimlere hitap ettiğinden, içedönüklükle ilgili yanlış anlaşılmalardan bahsettim. Buradan izleyebilirsiniz:
Pazartesi akşamı 20.30’da Instagram canlı yayında Hale Acun Aydın ile Affedersiniz İçedönük’ü konuşuyoruz.
Malum, içedönükler ve minimalistler olarak ortak yönümüz çok. Bize fazla gelen uyarlanları doğru yöneterek enerjimizi en verimli yerlere kanalize etmek ortak gayemiz. Hale Acun Aydın ile 18 Aralık Pazartesi akşamı yapacağımız sohbette, Affedersiniz İçedönük’ü bir minimalistle bir içedönüğün sohbetinden dinleyeceksiniz. Yarın 20.30’da görüşmek dileğiyle.