Uzun yıllardır aynı şirkette çalışan ve yeni istifa kararı almış bir arkadaşım, kalbime dokunan bir cümle kurdu: ‘’Bakalım bu kadar işi nasıl halledecekler bensiz?’’
Bu cümlenin kalbime dokunmasının sebebi, o anda bakışında yakaladığım duyguydu. Bu karışık duyguyu iyi tanıyorum. Defalarca iş değiştirmiş ve defalarca iş değiştirenlerin süreçlerine şahit olmuş biri olarak, bir işyerinden ayrılırken kimseye açıkça bahsedemediğimiz o duygu bu: İçten içe duyduğumuz yeri doldurulamaz olma özlemi.
Biricik olmaya duyduğumuz ihtiyaç insani, çok temel bir ihtiyaç. Herkesten farklı olduğumuzu, bize özgü olan yanlarımız olduğunu, bizden bir tane daha olmadığını hissetmek istiyoruz. Ki bu doğru, gerçekten de bizden sadece birer tane var.
Fakat yukarıdaki durumda, işten ayrılma kararı aldığımızdan birkaç saat sonra, bizim pozisyonumuz için açılan iş ilanı, birkaç hafta sonra yerimize gelen yeni bir çalışan, bu duygumuza yardımcı olmuyor.
Şirketlerin varlığını sürdürebilmesi için, işlerimizin benzer yetkinliklere sahip herhangi biri tarafından yapılabiliyor olması gerek, yoksa sistem sürdürülemez olur. Bunu mantıklı bulsak ve bilsek de, içten içe çok masum görünmeyen bir dilek tutuyor çoğumuz: Hele ben bir ayrılayım da, yeni gelen kişi nasıl benim gibi olamıyor, görsünler.
Tam bu aşamada, şirketlerin ayrılık aşamasındaki tutumu da elbette büyük rol oynuyor. ‘’Ayrılıyor musun, pekâlâ, hadi yerine birini bul da öyle git’’ demekle, o kişinin benzersiz katkılarını görüp onaylamak, müteşekkir olmak arasında fark var. Üstelik sadece ayrılık aşamasında değil, aynı durum bir şirkette çalışırken de geçerli. Peki hem çarkın dişlisi olup, hem de benzersiz hissetmek mümkün mü?
Benzersiz hissetmek bizi mutlu ediyor
Benzersizlik duygusuyla ilgili yapılan bir araştırma (Selda Koydemir ve ark., 2018), kişisel benzersizlik duygusunun özgün yaşamla olumlu bir şekilde ilişkili olduğunu ve bunun da mutlulukla olumlu bir şekilde ilişkili olduğunu belirtiyor.
Yani kişisel olarak benzersiz olduğunu hisseden kişi, bu benzersizliğine uygun özgün bir yaşam kurma, yaşamına daha çok ‘’kendine özgü’’ olanı dahil etme hakkını ve inisiyatifini kendine tanıyor, bu da onun daha mutlu olmasını sağlıyor.
Bir şirkette, dev bir plaza, kalabalık bir kurumda çalışmak ise bu duygumuza anlaşılan pek yardımcı olmuyor. İşten ayrılmakta olan arkadaşım benimle konuştuğu akşamın gündüzünde, kendi pozisyonu için yeni adaylarla görüşmeler yaparken, birden içindeki karanlık boşluğa düşüvermiş ve ‘‘Bunca yıl bu kadar büyük emeği neye verdim? Benden başka birinin de yapabileceği bir işe!’’ duygusuna kapılmıştı. İhtiyaç duyduğumuz kişisel benzersizlik hissinden çok uzakta bir yerde, kendini özgün katkıları hiçe sayılmış bir robot gibi hissediyordu.
Yeri doldurulamaz olmakla benzersiz olmak arasındaki ince çizgi
O an onun, şunu fark etmediğini ama fark etmesinin önemli olduğunu gördüm. Dahası, ben de dahil, hepimizin bu tuzağa sık sık düştüğünü fark ettim:
Evet yaptığımız işlerin çoğu, başka birileri tarafından kolayca yapılabilir işler.
Biz evde yokken çocuğa başkası bakabiliyor, şirketteki işimizi ertesi gün başkası devralabiliyor, yemek pişiremediğimizde başkası pişirebiliyor, bir etkinliğin ana konuşmacısı olmayı reddettiğimizde, o büyük konuşmayı başkası yapıp spot ışıkları ve alkışları bizim yerimize o toplayabiliyor, sevgilimizden ayrıldığımızda bir başkası onun sevgilisi olabiliyor.
Fakat...
Bütün bunlar, bizim biricik olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor.
Bizden yalnızca bir tane var. Bu yegane, tahmin edilemez, başkasınınkine benzemez karışımdan, bu ses tonundan, bu bakıştan, bu sevme şeklinden, bu yardım etme tarzından, bu konuşma biçiminden sadece bir tane var dünyada. Aynısından bir tane daha hiç olmadı ve hiç olmayacak.
Evet çocuğuma ben yokken başkası bakabiliyor, ama hiç kimse Gözde gibi bakamıyor.
Evet meşgulken o konuşmayı başkası senin yerine yapabiliyor ama asla senin gibi değil.
Evet başka biri eski sevgilini sevebiliyor, ama asla senin sevdiğin gibi değil.
Evet, o arkadaşım işten ayrılınca koltuğuna hemen ardından bir başkası oturacak, ve evet o dev şirketin pazarlama departmanı bu değişiklik sebebiyle çökmeyecek. Fakat o iş bir daha asla, o arkadaşımın kattığı özgünlükle, onun sesiyle, bakışıyla, fikirleriyle, aklıyla yapılmayacak. Bu durum bazı konularda gerçekten de o şirketin kaybı olacak. Yeni gelen kişi de o role yepyeni, daha önce katılmamış başka orijinallikler katacak kendi biricikliğinden.
Bu farkı anlamak, rutin işlerin bize hissettirdiği ‘‘Ben kimim ki? Hiç kimseyim. Sadece şunu şunu yapan sıradan biriyim.’’ duygusundan, yüzümüze soğuk su çarpılmış gibi uyandırmalı.
Yaptığımız işlerin başkaları tarafından da yapılabiliyor olması, bizim özgünlüğümüzden çalmıyor.
Yaptığımı birçok kişi yapabilir, ama kimse benim gibi yapamaz.
Yerime başka birçok kişi geçebilir, ama kimse ben olamaz.
Birçok kişi yazı yazabilir, ama kimse ben gibi yazamaz.
Birini birçok kişi sevebilir, ama kimse ben gibi sevemez.
Ve bu yazıyı da birçok kişi okuyacak ama kimse sen gibi anlamayacak.
Bazen dış dünya bize bu mesajı vermeyi unutabilir, bazen kötü niyetle aksini de söylemeye çalışabilir. Ama biz hep hatırlamalıyız bunu, tevazuyla özgüvenin aynı koltukta oturabileceğini unutmadan.
Yerimiz doldurulabilir ama benzersiziz.
Yerimiz doldurulabilir ama benzersiziz.
Bir ek not
Affedersiniz İçedönük
Biliyorsunuz bu hafta, uzun zamandır beklediğimiz ilk kitabım Affedersiniz İçedönük çıktı. Henüz’ 'Raflarda yerini aldı.’’ tanımını kullanamıyorum çünkü hayır bu henüz olmadı 😊 Bu hafta itibariyle kitapçılarda da yerini almaya başlayacak. Şimdilik yalnızca online olarak satılıyor.
Bu ‘’kitapçılara henüz ulaşmama’’ vesilesiyle, ne çok farklı ilden okurum olduğunu fark ettim mutlulukla. Şu ildeki şu mağazaya kitabınız gelmemiş, şu ildeki öbür mağazaya çarşamba gelmesini bekliyorlarmış, gibi birçok mesaj aldım. Bir yandan online sipariş verenler kitapları ulaştıkça fotoğraflar göndermeye başladı bana.
Kitapla çektiğiniz fotoğraflarınızı, yorumlarınızı, altını çizdiklerinizi büyük bir ilgiyle izliyorum ve bu bültende de mümkün olduğunca onlara yer vermek için sabırsızlanıyorum. Instagram paylaşımlarınızda @gozdeattila yı etiketlediğinizde ya da #Affedersinizİçedönük etiketini kullandığınızda paylaşımlarınızı görebiliyorum. Tabii ki her zaman olduğu gibi gozdeattila@gmail.com’a da yazabilirsiniz.
Yazıyı okumadan yorum yapıyorum ilk kez, değişik bir deneyim olacak benim için. Çok önemli olduğumu bildiğim ve çok sevdiğim işimden ayrılırken kurduğum cümle şuydu herkesin yeri doldurulabilir ve kimse vazgeçilmez değildir... Kendi adıma çok merak ettim bakalım yazınız nasıl bir tüme varımla bitecek.